Friday, August 28, 2009

ARAP İKİLEMİ

Of demin bir haber okudum çok güldüm.
İstanbul Moda Günleri kapsamında bir mayo-bikini defilesi yapılmış.
Araplar da yoğun ilgi göstermiş, ne alakaysa. Yani Araplar ve tekstili aynı çerçeveye koyamıyorum şahsen.
Neyse Arap kadınlar son derece ilgiyle izlerken, Arap erkeklerinin bir kısmı başlarını öne eğip bakmamaya çalışmışlar. Utanmışlar zaar.
Ama bir kısmı da cep telefonuyla mayo ve bikini modellerini kaydetmiş. Şimdi gazetenin burada kaydedildiğini söylediği modeller acaba mankenler mi, yoksa mayoların kesimi modeli falan mı?
Şimdi ikisi de ayrı konu:) Mankenleri çekiyorlarsa bak arkadaşlarınızın kafası yerden kalkmıyor, utanmadınızmı:))) Yok mayo modeli diyorsanız Arabistan’da mayo ne gezer.
Kadınlar tutarlı ama hepsi izliyor.
Ya bir de aklıma geldi, ya ben bu ara çok görüyorum ya da İstanbul’da eskisinden daha çok Arap var, yok olsunlar nolcak da onları böyle tepelerine kadar kapalı görünce asabım bozuluyor. Mesela Bağdat caddesinde falan görmemiştim bu seneye kadar, şimdi her çıkışımda kesin. Ne bileyim algıda seçicilik mi acaba?

Thursday, August 27, 2009

ÇEKİRDEK ÇİTLEYESİM GELDİ

Kibarcık olmaktan hiç hazzetmiyorum. Birini boğasım var meselai ama mailde ultra kibar oluyorum. Saydırası var, saydıramıyorum. Politik olcam ya aklım sıra.
Birine mail attım mesela demin. Adamdan 3 gündür cevap bekliyorum. Bugün hatırlatma attım tabi, ince yollu. Bıdı bıdı bıdı rica ediyorum, iyi çalışmalar.
İyi miyi çalışma ya, zaten cevap vermiyorsun. Bu bir rica değil emirdir, zahmet edip poponu kaldır da yazıver bir mail. Yok herkes çok meşgul, biz sanki yayıyoruz. Sonra başkalarına sen hesap ver,off.
İnsan idare etmek gereken bir iş yapıyorum, o yüzden de boğmak istediğim insan sayısı oldukça fazla. Gün geçmiyor ki listeme yeni biri eklenmesin. Bana ters birşey mi yazdı hop bir çentik, beni sinir eden bir laf mı etti hop bir çentik daha.
İş konusunda obsesif de bir tipim maalesef. Mesela hala hakettiğim izinleri kızara bozara alırım, tatilde günde bazen 2 kere maillerimi kontrol ederim. Gerekirse cevap yazarım. Kızım otur oturduğun yerde.
Kendimce savsaklama metodlarım vardır tabi, ama hiç savsaklıyor görünmek istemem. Yani öyle görünmeyeceğim diye yoracağıma kendimi , yapsam daha iyi.
Bugün de yorgunum çok zaten, bitse de gitsek bitse gitsek. Canım bir de ayçekirdeği istedi çok fena olsa da yesek.. Yediğim çekirdekleri de şu mail attığım bidon adama atsam mesela, tadından yenmez.

Monday, August 24, 2009

ÖZGÜRLÜĞÜN BEDELİ


Anneme telefonda anlattım, ama bir de burada yazarak anlatmak istiyorum. Hatta bir de gittiğimde anlatacağım. O tabi gülüp eğlenecek, çünkü gerçekten çok komik durumdayım. Ah diyorum annem ne kadar haklıymış. Ev hanımlığı ne zormuş, temizlik günleri depresyona girmemek değil, girmekmiş normal olan. Eve ayakkabıyla kimse sokulmak istenmezmiş gerçekten. Evler ne kadar çabuk tozlanırmış. Bir tarafı temizlerken öbür taraf kirlenirmiş. Ev çok büyük olmasa da eğer toplu değilse, o evin işi katiyen bir günde bitmezmiş. İşler bitmeyince oturup hüngür şakır ağlanırmış. Eğer evin tek bir noktası bile dağınık olsa o ev tümden dağınık gözükürmüş insanın gözüne. Akşam ne yemek yapsam diye bütün gün kafa yorulurmuş. Marketten alınacak ne kadar çok ıvır zıvır varmış. Çamaşır makinası için kireç çözücü de lazımmış, fayansların silinmesi için yer deterjanına da. Evde salça da olması gerekiyormuş, bulaşık süngeri de, o da bu da şu da. Lavabosu mu akıtmış, telefon daha bağlanmamış mı, kapıcı aidat için yine mi gelmiş, ev sahibi kira bekler, aman ya bu bir ay da ne kadar çabuk geçiyor. Gereksiz ışıklar sönsün lütfen...Yatağını toplamadan çıkarsan, geldiğinde aynı dağınıklıkta bulman normal. Arkandan toplayanın yok. Eve gelince bu akşam yemek yapamam, hadi gel nereden sipariş verelim demen de normal. Bir gün önceden hazırlamazsan, gökten zembille yemek inmez. İnsanın kendi evinde yaşaması zor işmiş vesselam, temizliği, alışverişi, masrafı bitmek bilmiyor. Ivır zıvır detayla uğraşmaktan insan yorgun düşüyor. Evin toplu mu şimdi diye sakın sormayın bana, sokaktan bir adamı getirseniz bal dök yala der, bana sorsanız iğrenç dağınık... Neden? Kıyafetlerimi henüz dolaba yerleştiremedim de ondan. Bana nasıl batıyor anlatamam, inşallah siz bu yazıyı okurken, ben bu işi de halletmiş olacağım. Ama kafana göre yaşamanın, her eşyada, her ayrıntıda kendi emeğinin olması da ayrı bir duygu insan için. Salonda oturup şöyle bir bakınca, aferin kız , bunu da becerdim diyorum ya, gerisi de boş zaten...

Friday, August 21, 2009

TEŞEKKÜRLERRR !...


Stuvencim sağolsun blogumu ödüllendirmiş.
Buradan kendisine sevgilerimi gönderiyorum.
Bu arada o resimde uçan sen misin stuvenn, o sensen alacağım olsun ben de çok istiyorum:) ama kocamgil izin vermiyor:pp
Neysee. Şimdi ödülümün gereklerini yerine getirmeliyim. Pek ilginç bir tip değilim galiba, ne geyik şeyim:)
1.Yaşım daha büyüdükçe çok hastalık hastası oldum, tık olsa kendime bin bir teşhis koyuyorum, sanırım biraz delirdim.
2.Birşeyi çok isteyip, ama yapmak için hiçbir çaba göstermeyip, yayarım, ama aynı zamanda da niye olmuyor diye üzülürüm, bu da kısırdöngüm.
3.Mesaiye kalınca ağlıyorum genellikle, ama cidden, boğazıma bir şey düğümleniyor, ben şimdi köprüyü geçip nasıl eve gidicem diye:)))
4. Küçükken 21 yaşında üniversiteden mezun olurum, oradan birini bulmuş olurum, sonra da çocuk doğururum hayat öyle gider sanıyordum… ne lüzumsuz hayaller.. ohh kocamgil okuldan hiç de değil, çocuk da zor iş beee. Haa 28imde evlendim, kocam benim son vapur:)
5.Bir filmi hiç sevmesem de, bu salak filmin sonunda ne olacak diye izlerim, içim sıkışsa bile.
6. Balkonda otururken apartmana kim girdi, kim çıktı, sokaktan kim geçti pek merak ederim, meraklı teyzeler şeklinde kafa uzatırım sürekli. Hoş bana yapılınca sinir olurum ama olsun.
7. Yeni doğan bebek gördüğümde, yada nikahlarda her seferinde gözlerim dolar. Nikahın ya da bebeğin sevdiğim birinin olup olmaması hiç önemli değil.
Gelelim 7 blog’a:
Biryudumhayat
Meyvelitepe
Ella
A mad tea party with alis
Kediye kafa atan psikopat fare
Hayal meyal
Primarima

Thursday, August 20, 2009

KUŞLARR KADAR HAFİFİMM


Ohhh bee dünya varmış.
Valla eş dost okudu, bizim bütün foyalar meydana çıkacak diye kalemimi törpülemekten fenalık gelmişti.
Şimdi ne alaka demeyin.
Ben 7,5 senedir bir yerel gazetede yazıyordum.
Tabi o zamanlar blog neyim yok, ben üniversiteden yeni mezun olmuşum, 2002 başları. Ben aile evine dönmüş, işsiz bir biçareyim.
Gündüzleri Türk filmleri, akşamları Sex&The City ile kafayı bozmuşum. Böyle boş bakıyorum ekrana.
Annem dedi kızım elden gidiyor, çünkü kalan zamanlarda da ağlama krizlerindeyim. Sıkıldım, arkadaşlarımı özledim, işsizim, ulan boşuna mı okuduk… Annem akıllı kadın vesselam, yavrucum dedi madem sen Carrie Bradshaw hayranısın, diğer kötü özelliklerini kendine amaç edineceğine bak kadın yazıyor, sen niye yazamayasın.
Ben böyle bir ara gaz başladım çiziktirmeye, baktım ya benim içim dolmuş be güzelim. Yaz yaz, bir gecede 7-8 konu falan yazmışım. Bir önceki Stresyondayım yazısı da bunlardan biridir.
Sonra gel zaman git zaman yıllar geçti, ben son zamanlarda sıkılmaya da başlamıştım. Her Cuma akşamı bizim evde kriz, ben bu pazara ne yazacağım..
Sabah git, akşam gel bir ofis çalışanıyım da aslında, yazı yazmaya vakit, hal kalmıyor. Bazen eski yazılardan yolluyordum, yeterki köşem boş kalmasın.
Bir haftasına yine deli yorgunum, eski bir şey yazdım gönderdim. O Pazar günü de tesadüfen annemlerdeyim ( biz ayrı şehirlerdeyiz), gazeteye bir bakayım dedim, o da ne yazım yok. Sonradan öğrendim ki, arşiv diye basmamışlarmış. Bu arada haber vermek gibi bir şey yok tabüü. Ben de bir sefer daha yazdım taze taze, bu arada da napsam diyorum. Sonra bir veda yazısıyla kendi kendime verdim istifamı. 7.5 senedir yazıyorum, ara sıra evet bazen daha sık ( bunun iş yoğunluğumla çok alakası var, bütün gün yaymıyorum pardon) eski yazı da göndersem, senelerin hatırıdır bu. Neyseee üstümden yük kalktı, herhalde ben de yükmüşüm, ne arayan var ne soran:)
Eveeet sonuç olarak kendimi bloguma adıyorum, beni takip edinizzzz:)

Wednesday, August 19, 2009

STRESYONDAYIM


Geçenlerde bir okulun önünden geçerken, okuldan çıkan karmaşanın arasında buldum kendimi. O karışıklığın içinden kurtulmaya çalışırken, çocukların aralarındaki konuşmaları "bravo çocuklara" dedirtti. Bayılıyorum şu çocuklara, söyledikleri laflara da, öyle güzel oturtuyorlardı ki : STRESYONDAYIM...Stresyondalarmış, vay be, "ben de, ben de" demek geldi içimden. Dünyada 100 milyon kişi depresifmiş. Yani şimdi geriye kalan kadar milyon kişi stresif mi oluyor. Depresif olmak istemiyorsanız stresif olabilirsiniz. Hem daha iyi değil mi, grip olmaktansa soğuk algınlığı...Tabi depresif ve stresif olmanın da karakteristik özellikleri olmalı. Yani işsiz kalmak, aldatılmak, terkedilmek, aileyle tartışmak depresyona mı yoksa stresyona mı yol açıyor? Yoğun bir iş temposunda çalışmak mı, işsiz kalmak mı??, Aldatmak mı, aldatılmak mı??, Terketmek mi, terkedilmek mi??, Aileyle mi yaşamak, yalnız mı yaşamak?? daha stresli... Belki de sahip olduğumuz şeyler stresyona, onları kaybetmek de depresyona yol açıyordur kimbilir...

Saturday, August 15, 2009

YEPYENİ BİR KARAR


Televizyonda gördüğüm zaman bu kadın da suyunu çıkartmış diyordum. Bir insan da kendiyle bu kadar oynamaz ki... Her yaşın bir güzelliği var, neden yaşının güzelliklerini yaşamıyor da, tercihini estetik masalarından kalkmamak yönünde kullanıyor...Kendisiyle barışık değil midir nedir acaba... Sonra ne oldu? Bütün laflarımı çatır çatır yedim yuttum. Çünkü ben bir Ajda Pekkan konseri izledim. Ve bu kadın neden süperstar, neden diva anladım. Bir kere kesinlikle televizyonda göründüğü gibi değil. O ameliyatlara verdiği paralar bence hiç boşuna verilmemiş. Çok güzel bir kere. Büyükanne, hatta biraz kassa nine olabileceği bir yaşta, o endam, o haller tavırlar, o enerji... Hayran olmamak elde değil. Ama tek şey estetik de değil. Hamurunda var... Giydiği kıyafetten, taktığı takıya, mikrofon harekerinden, seyirciyle diyaloğuna kadar her yerinden asalet akan, 20 lik delikanlılara ben Ajda'yla evlenmek istiyorum cümleleri kurduran biri o. Bütün klasik şarkıları her yaştan insanlara ezberden söyleten, seyirciye sahneden başka hiç bir şey izletmeyen bir karizma yumağı. Ajda'yı hiç bu kadar abartabileceğim aklıma gelmemişti. Bir de ilerleyen zamanlarda estetiğe bu kadar pozitif bakabileceğim. Bunun ne kendinle barışık olmamakla ne de güvenle bir alakası var. Sadece bir tercih meselesi. Belki daha genç olunca kendine de daha fazla güveniyorsun ve bu da tavırlarına yansıyor, bilemiyorum. O yaşta bir kadının o enerjisi, bakımı biraz dönüp de kendime bakmama neden oldu. Şimdi bile herşeyden mızmızlanan benim, o yaşta tam bir domez olabileceğim aklıma geldi, kendimi o şekilde düşünmekten hiç hoşlanmadım ve bir karar verdim. Büyüyünce Ajda Pekkan olacağım, başka yolu yok:)

Sunday, August 9, 2009

AYNI TORNADAN



Konu bulmak en büyük derdim. Yoksa her gün yazarım, işten değil. Ama konusuzluktan haftada bir kere yazmak bile dert yaratabiliyor. Kocam yani kibar bayaaan tabiriyle eşim sağolsun, konu bulur bazen de, ben hep unutuyorum. O da unutuyor. Neydi neydi derken genelde hatırlamadan yeni bir şeyler düşünmek durumunda kalıyorum. Taaa kaç hafta önce Bodrum’dayken bir konu buldu, bak yaz dedi. Unutmadım ama ha bu hafta ha öbür hafta derken, kaç zaman oldu. Konumuz herkesin birbirine, ama özünde aslında kime benzedikleri. Tatilde haliyle etrafta bir sürü kokoş bayan gördük bol miktarda. Genel olarak profil son derece bronz, süslü, ve koskocaman güneş gözlüklü. Her seferinde bir tanesini başka bir ünlü, başka bir sosyete mensubu zannettik ama gözlükler çıkınca aslında ünlülük açısından senden benden farklı birilerini görmeyerek şaşırdık. Aynaya bakınca kendilerini neye benzettikleri ve aslında kim gibi olmaya çalıştıkları büyük merakım. Meğersem birilerine benzemek ne kadar da matah birşeymiş. Güzellik falan olsa ortada, ben de gidiyorum saçımı boyatıyorum, gerekirse çıtçıtla uzatıyorum, güneşe solaryuma veriyorum kendimi, aaa bir de botokslanmam lazım herşeyden öncelikli.Sonra ver elini Türkbükü, ver elini Çeşme.Ama beni diğerlerinden beni ayırt etmekte zorlanırsınız, benzeyenim çok olacağı için. Bir de gazetelerden gördüğüm o seksen bantlı mayokinilileri anlamak zor. Ben normal mayoyu, bikiniyi giyeceğim, ıslanınca değiştireceğim diye sekiz olurken, o sıcakta o şekilde hem gezip, hem yüzüp, hem de rahat olmak mümkün değil, ben buna eminim. Hava yapacağız, gazeteye çıkacağız diye hangi zevklerinden mahrum kalıyorlar merak ediyorum. Rahatlıktan verdikleri kesin, benim asla vermeyeceğim bir ödün. Şortumla, t-shirtümle vallahi keyfim gıcır. Penye gibisi var mı bee oh misss...:)

Thursday, August 6, 2009

KENDİNE SEYİRCİ


İsteyerek ya da istemeyerek at gözlükleri bir zaman mutlaka takılıyor. Sadece tek bir yönü görmek, durumu fazla geniş açıyla düşünememek, biraz da sabit fikirli olmak. İnsan sadece kendi de takmıyor bu gözlükleri, takıp bir de etrafındakileri de etkiliyor. Yani nereye varmaya çalışıyorum... Bir dönem yaşadıklarınızı bu gözlüklerle değerlendirdiğinizde çok fazla şey ıskalanıyor. Aradan aylar geçip tarafsız gözle bakmaya başladığınızda ancak o olayların neden olduğunu ve belki de siz farklı davranmış olsaydınız bugün herşeyin çok farklı olabileceğini görüyorsunuz. Aniden gelişmiş olaylara karşı bu şekilde yaklaşılıyor. Ama bence biraz daha tehlikelisi var. Bazı şeyleri içindeyken farkedememek, yani rutininizi doğru görememek. Rutinden, geyik muhabbetinden, şakalardan ibaret olduğunu sandığınız şeyler, esas büyük bomba patladığında anlam kazanmaya başlıyor çünkü. Birisinin hiç de önemsemediğiniz, ya da onun da şaka yaptığını düşünüp dalgaya vurduğunuz şeyler, acı kapıyı çalınca bir bir yüzünüze vurmaya başlıyor. Aaaa demek böyle düşünüyormuş, ben bunu nasıl daha önce farkedemedim sorusunu kendinize soruyorsunuz. Nasıl daha önce farkedebilirdiniz ki zaten? İşin içindesiniz. İçinde olduğunuz bir şeylere tarafsız gözle bakmak çok zor. Ama işte galiba biraz bakmak gerekiyor. Mevcut döngüden çıkıp, hadi biraz da dışarıdan neler döndüğüne bir bakayım demek gerekiyor. Çünkü ancak o zaman içerideki dönen olayları farkedebiliyorsunuz. İçerdeki oyuncuları onlardan biri olmadan değerlendirip, durumu daha net algılmaya başlıyorsunuz. Hayatta galiba oyuncu olmak kadar kendine seyirci olmak da lazım. Ben de gariptir bunu yeni anladım...

Related Posts with Thumbnails