tag:blogger.com,1999:blog-45039077877268826862024-03-13T10:04:18.559+03:00HÜPCADISIHÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comBlogger186125tag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-26261682781277540642015-12-08T00:56:00.000+02:002015-12-08T00:56:26.312+02:00TARÇIN GİBİ<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRzanYcrV0EFE0hgcHJ4us4fXbXAYcFvx8Lohk_4qbLkVnwYQxdOZTOkwGaYIpy53gUofkyMJNJVN2bC8sbQ9GbOTvlXG3yOCHhyCO-4zWeLkafdEDhlTCWUOC5SJG2jrj55Dwkl0wcMcC/s1600-h/BOZACI.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5291583285763143234" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRzanYcrV0EFE0hgcHJ4us4fXbXAYcFvx8Lohk_4qbLkVnwYQxdOZTOkwGaYIpy53gUofkyMJNJVN2bC8sbQ9GbOTvlXG3yOCHhyCO-4zWeLkafdEDhlTCWUOC5SJG2jrj55Dwkl0wcMcC/s200/BOZACI.jpg" style="cursor: hand; float: left; height: 200px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 152px;" /></a>Geçen akşam canımız boza çekti. Üşenmedik dışarı çıktık.Yakın bir bozacıda iki tek atalım dedik. Ünlü de bir bozacı. Aslında bozacı mı kaldı, bir köşesinde boza standı olan ufak bir pastane. Büyük bir iştahla ve hevesle bardağımdan kocaman bir yudum aldım. Almamla bu ne yaaa demem bir oldu. Nasıl ekşi anlatamam. Bozuk mu bu diye sorduk açık açık.Yok bozuk değilmiş, ekşiyle tatlı bozayı karıştırmışlarmış!! Hiç böylesini de duymamıştım. Ekşi boza diye bir kavramdan haberdar değildim şahsen. Yok yani ben yanlış biliyorsam söyleyin. Evet o gün canımız istedi de öylesine çıktık ama benim için aslında boza sokaktan alınan boza demek. Sonunu yaya yaya bozaeeee diye çığırtan bozacı olması lazım bir kere. Sonra evin içerisinde alsak mı acaba diye birbirine bakan suratlar. Tabii ki alalım dedikten sonra hemen balkona koşmaca, bozacııı diye karşı çığırtma ile cevap verme.Ya bizi duymazsa da bizim mahalleyi geçerse korkusunu da midende hissetmek. Herkesin canı çekti bir kere, almadan olmaz. Neyse ki bozacı her seferinde duyar. Uçarak gelir eve. Elinizde ya bir sürahi, ya da ufak bir tencere ile beklersiniz kapı önünde. Ne kadar boza istiyorsanız güğümünden uzun ince litrelik maşrapasına döker, sizin elinizdeki kaba boşaltır. Bozacı asla sormadan koymaz tarçınını. Tabii ki istiyoruz deyince de, normalden büyük tuzluğunu çıkartır, üzerine bol bol serper. Hip hop bardaklara doldurmak için mutfağa süzülürsünüz. Sonra bardakların suyla çalkalanmasına yardım edilir. Önceden böyle çalkalamak lazım ki, boza bardağa yapışmasın, sonradan kolay temizlensin. Oh en sonunda mutlu sona geldik. Maaile oturulur. Anne-baba-kardeş, ve tabii ki anneanne ile dede. Son damlasına kadar afiyetle içilir. Asla ziyan olmaz. Dışarıda hava soğuk, siz boza ile içinizi ısıtırken, o anın kıymeti bozanın ne kadar lezzetli olduğudur sadece. Şimdi bakınca aslında bozadan öte ne kadar lezzetli yaşlarım olduğunu, ne kadar şanslı olduğumu ve asla tam olarak o zamanların kıymetini bilemediğimi düşünüyorum. Aslında kıymetini bildim de, doyamadım kimbilir. Bu hafta içtiğim ekşi bozayı yazmayacaktım aslında... Ama ne yazsam ne yazsam diye düşünürken, bizim sokaktan gelen bozaaee sesiyle fırladım. Kaç senedir duymadım bilmiyorum. Zamanda yolculuk olmaz diyenlere inanmayın, çünkü ben az önce bayağı bir geri gittim, bir bardak boza içtim, geri geldim bir iç çektim...HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-1225586019534130942015-12-08T00:54:00.000+02:002015-12-08T00:54:51.019+02:00PUZZLE AKTİVİTELERİMİZ<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcwgxx02_has6xPp3hdAg7wWQLf3WTLeA8inpzffGMSdUmsQ_FKXYQY4S1MPusJoXM0PQVP1lCFl6ehrAsEuLhVCPTk87Qg0e4vS8h_wHfe9x-JbS-7BB_DEoN-pw0OeWIyTej4r_JeF8D/s1600-h/ED13055.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5291188900136366386" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcwgxx02_has6xPp3hdAg7wWQLf3WTLeA8inpzffGMSdUmsQ_FKXYQY4S1MPusJoXM0PQVP1lCFl6ehrAsEuLhVCPTk87Qg0e4vS8h_wHfe9x-JbS-7BB_DEoN-pw0OeWIyTej4r_JeF8D/s200/ED13055.jpg" style="cursor: hand; float: left; height: 140px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 200px;" /></a> Bir an önce akşam olsun istiyorum. Çünküüü bizi evde bekleyen bir şey var. Sevgili puzzle'ımız:) Kış aylarında en sevdiğimiz aktivitemizdir. Valla bırakıp dışarı çıkası gelmiyor insanın. Bir de benim bazı arızalı taraflarım vardır söylemesi ayıp. Taktım mı çok fena takıyorum. Yani mesela bir parçayı bulamadım mı, sabahlayacağımı bilsem yine onun peşinden koşarım. Dün akşam kocamgil hadi yatalım dedi, ben puzzle'ın tüm haşmetiyle serildiği masaya uğramadan geçemedim. Ne yapıyorsun diyo, bendeki cevap: Hiiç puzzle' a iyi geceler demek istedim. Gerçekten de iyi gecelerimi diledim, bir tane daha parçayı yerine yerleştireyim istedim ama takıntılı hanım hadi uyumaya bakışlarının altında fazla kafa yoracak fırsatı yakalayamadım. Hiç denediniz mi bilmiyorum, bir kere acayip dinlendiriyor. Bedenen değil kesinlikle ama zihnen rahatlatıyor. Bedenen değil diyorum çünkü sırt, bel falan iptal oluyor. Çok yorucu ama değer:) Diyorum ya insanda sinir stres bırakmıyor. Mesela biz geçen akşam NTV izliyorduk. Kayıt dışı ekonomi, kaçırılan vergiler falan filan anlatıyorlar.<br />
Ben tabi yine söylenmeye başladım. En tahammül edemediğim şeylerden biridir. Her şeye vergi verdiğimiz yetmiyor, zaten maaşımız kuş olup uçuyor, bir de fabrikatörlerin aylık gelirinin bilmem kaç lira falan olduğunu duyunca ( sanki bilmiyorduk!!!), daha doğrusu hatırlayınca:) insan delirmeden edemiyor. Hemen televizyonu kapattık ve kendimizi puzzle' a vurduk. Boşveeerrr dinlemeyelim, keyfimize bakalım, stresimizi atalım. Güzel aklımızı çözümsüz ( en azından bu topraklarda) problemlere değil, güzel bir İtalyan sokağının (bknz.resim) parçalarını birleştirmeye yoralım dedik. Çok da iyi yaptık... Ne de iyi geldi. Ohh:)HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-40524219920636191442015-12-07T23:43:00.000+02:002015-12-07T23:43:55.719+02:00ÇİZGİ DIŞI<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnrTTSyyG9lRGZzLY1BzKKbV8fnzf5FwDlS4kX03bj1hGmeyA-f1EJVMT3c7mZ9oSDUlu2HBIJW1gev_-DF5-S7d5TI3H6nbjjt8L0uixTSIAlu5hp72wfo-7BsnQZ5YcqqPffQJnluZBQ/s1600/24.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" ru="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnrTTSyyG9lRGZzLY1BzKKbV8fnzf5FwDlS4kX03bj1hGmeyA-f1EJVMT3c7mZ9oSDUlu2HBIJW1gev_-DF5-S7d5TI3H6nbjjt8L0uixTSIAlu5hp72wfo-7BsnQZ5YcqqPffQJnluZBQ/s320/24.jpg" width="254" /></a></div>
Benim çok sık düşündüğüm bir şey var. Bilmem belki kimilerinize tuhaf gelebilir. Ne mi? Şöyle anlatayım:<br />
Bir tiyatrodayım mesela, sahnede son derece dramatik bir oyun sergileniyor. Salondaki kalabalık insan topluluğu dikkatini tamamen sahneye vermiş. Sahnedeki oyunu ne kadar beğenirsem beğeneyim, içimin sıkılmaması imkansızdır. Mutlaka oyunun bir evresinde afagan basma saatim gelir. O anda kafamdaki tek şey o salonu hafiften birbirine katmaktır. Kimsenin aklına bile gelmeyeceği bir anda yerimden fırladığımı, bir çığlık kopardığımı, ya da oyun devam ederken sahnenin kenarına gidip sahneye çıkmaya kalkıştığımı düşünürüm. İnsanların tepkisi ne olur ki diye düşünmekten de kendimi alıkoyamam. <br />
Bu illaki tiyatro olmak zorunda değil tabi. Ciddi bir konferans da bende bu çeşit taşkınlık duygularını uyandırmak için uygun bir mekan olacaktır.<br />
Asla eyleme dökeceğim davranışlar olmadığını biliyorum, zaten düşüncem huzur kaçırmak da değil. Benim bu tuhaf düşüncelere dalmamın sebebi çok sıkılmanın yanısıra, herkesin hiç farklılık göstermeden tek bir noktaya odaklanmaları. Neden bu kadar insan aynı şeye bakıyor, neden kimse farklı tepki göstermiyor, oyunu herkes mi bu kadar beğendi, ya da konferansta bir canlılık var da ben mi farkedemiyorum gibi garip hisler.<br />
Ama eminim çoğu insanda da ucundan azıcık vardır tekdüzeliğe karşı çıkmak, sıradan olmak istememek gibi düşünceler.<br />
Kimi çok cesurdur hayatın akışına bir dur der ve hayatın aktığı yönü değiştirmeyi başarır, kimi de bu kadar cesur değildir hayatın akışına kendini bırakır, bu akışa ne kadar isyanı olsa da iş buna bir dur demeye gelince kılını bile kıpırdatmaz.<br />
Diyorum ya amaç oyunu bozmak, çığlık atmak değil. Böyle düşünmek sadece insanın kafasında yapmak istediklerini ve bunların sonuçlarını analiz etme yöntemi. Hadi canım, çok sıkıldığınız herhangi bir yerde, sıkıntıdan patlayıp bir feryat ayağa fırlayıp orayı herkesin orayı terkettiğinden farklı terketmek istemediniz mi? Kandırmayın beni...:) <br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-27368226356208327562015-12-04T10:00:00.000+02:002015-12-08T01:00:08.204+02:00ZİHNİSİNİR PROCELERİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRkmDlWqmaRR0ujHUTipNz30XfY98lowSiqsgO3flrVKvRH1G3PSSRy1eGPnuRvGPWohsz4HTLDKaq-TMOvbbEsNga9J8zfYdSu6XdHX2XBrKBPlU1k-8G81IHtZDwTHlg31oaGOtyJQ2C/s1600/zihnisinir4ii5.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" qu="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiRkmDlWqmaRR0ujHUTipNz30XfY98lowSiqsgO3flrVKvRH1G3PSSRy1eGPnuRvGPWohsz4HTLDKaq-TMOvbbEsNga9J8zfYdSu6XdHX2XBrKBPlU1k-8G81IHtZDwTHlg31oaGOtyJQ2C/s320/zihnisinir4ii5.jpg" /></a></div>
<br />
Evde birşeylerle uğraşırken keşke şu işi yapan bir alet olsaydı dediğiniz çok olmuştur eminim. Mutfakta yemek, salonda keyif, evin muhtelif yerlerinde ortalık toplayıp temizlik yaparken aklıma takılır böyle şeyler. Aynı annemle teyzem gibi. Bu tip fikirler konusunda ailede bir numaradır ikisi de.<br />
Şimdi nasıl projeler bunlar dediğinizi duyar gibiyim. Mesela pantalon paçaları için paça bantları olsa da topuklu ayakkabıyla ayrı düz ayakkabıyla ayrı paça ayarı yapabilsek. <br />
Islak mendillerin yer bezi olanları çıksa da yerleri sildikten sonra atsak. <br />
Ya da mutfakta çorbayı kendi kendine karıştıran bir tencere olsaydı ki Tefal bunu yaptı sanırım ama teyzem uzun yıllar önce bunu planlamıştı bile. <br />
Peki televizyon seyrederken ayaklarımızın altında mini pedallı bir alete ne dersiniz? Böylece televizyon izleyip birşeyler atıştırırken bir yandan da kalori harcayabiliriz.<br />
Hmmm bir de fosforlu kapı kilitleri fikrimiz var. Elinizde anahtarlık, uygun anahtarı bulup siz açana kadar ışık defalarca söner bazen. Özellikle de eliniz kolunuz dolu olduğu zamanlarda. İşte böyle anlarda karanlıkta parlayan kapı kilitleri süper olurdu, böylece anahtarı bulduktan sonra bir de kilidi bulma derdinden kurtulmuş olurduk. <br />
Ve son olarak benim en acil ihtiyacım: Saat gibi kurmalı yatak. Bu yatak kalkma saati geldiğinde sizi rahatsız ederek, gerekirse yataktan atarak uyandırma görevi üstleniyor. Sabah erken kalkma zorluğu çeken benim için bu aralar çok lazım valla. <br />
Neyse ben ve bizimkiler bu projelere kafa yoraduralım ben de sizin fikirlerinizi bekliyorum. <br />
HÜP NOT: Bu arada ojeyi sürdükten sonra parmağın kenarına bulaşan ojeyi tırnaktakini bozmadan çıkarmanın bir yolunu biliyorsanız mailleyin bana.(Kulak çubuğu dışında; sakar olan ben öyle de bozuyorum:)<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-52143032427672122842012-06-23T14:37:00.000+03:002012-06-23T14:39:07.063+03:00BAHAR ÖZEL, YAZ GÜZEL<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-AlCM3aPWBT5bPYq_y963iHmMJU_uH6UVro2Pp2dkXivlVh5nKt_6R1_BwA5xCWvO36kEtJdpmlPGoVqr0BB1wCFQZ3eNlGqntPbM9e7vqPDXz3-Hg8i_6DaeSqw38vUM9o6-e-vMsaL3/s1600/timirving3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" gu="true" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj-AlCM3aPWBT5bPYq_y963iHmMJU_uH6UVro2Pp2dkXivlVh5nKt_6R1_BwA5xCWvO36kEtJdpmlPGoVqr0BB1wCFQZ3eNlGqntPbM9e7vqPDXz3-Hg8i_6DaeSqw38vUM9o6-e-vMsaL3/s320/timirving3.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
Yaz geliyor ya şimdi, ben iki haftada bir bahar geldi, yaz gelecek, güneş var, neşe doluyor insan yazıları yazmadan duramam. <br />
Bu seneki geleneksel bahar yazılarım kapsamında da bu hafta köşemi bahara ve yaza hoşgeldine ayırmaya karar verdim. <br />
Yazımı üç bölüme ayıracağım: <br />
<br />
1) Güzel havalardan faydalanıp gidilebilecek yerler.<br />
<br />
2) Ee haliyle bahar aşkları<br />
<br />
3) Hıdrellez<br />
<br />
İlk olarak güzel havalardan faydalanma konusuyla başlayalım. Bir parça güneş görünce insan bir anda gezme planları yapmaya başlıyor birden. Nereye gitsek, bu güzel havada eve kapanmayalım deniyor.<br />
Doğa açısında zengin bir ilde yaşıyor da olsak, tesis olarak çok zengin olduğumuz söylenemez. Ya da bir yerler var da benim haberim yok. Bu da mümkün. Aklım bir karış havada, etrafla ilgilenmez gibi dolaştığım için yeni nereler açılmış pek haberim olmaz. Bazen bizim buralarda açılmış yerleri tesadüfen internette görüyorum da “Aaa burası bizim oralarda mı açılmış, hiç duymadım” diyorum. <br />
Çevre beldelerde pek adı sanı duyulmayan ama İstanbullular’ın akın ettiği bir kaç tesis okumuştum bir aralar.<br />
Hafta sonu geldi. Acaba ne yapılabilir? <br />
Kerpe tarafı var öncelikle. Eskiden insanın içini dışına çıkaran virajlı bir yolu vardı. Neyse ki yeni yolu yapıldı da, son bir kaç senedir insan gitmeye tasa çekmiyor. Ama bizim yazlığımız orada olduğundan ve neredeyse kendimi bildim bileli oraya gittiğimizden son bir kaç sezondur gezme tercihlerimin oldukça alt sıralarında yer alıyor. Ayda yılda bir gidiyorum denebilir ki bu gitmeyişlerime yaz ayları da dahil. Benim kişisel yorumlarımı bir kenara bırakırsak Kerpe, Kefken bu mevsimde pek hoş olur. Ne çok tenha, ne çok kalabalık. Haftasonu gezileri için ideal.<br />
Bir de Sapanca var. Göl kıyısında keyifli bir kaç mekan var. Hiç mekan olmasa çimlere serilmek bile yeter bence.<br />
Değirmendere- Karamürsel - Yalova tarafları iyidir de nedense diğer bahsettiğim seçeneklere göre biraz daha fazla şehirleşmiş olduğundan bana o kadar da cazip gelmiyor.<br />
Uzak seçeneklere gelince: İlk tercihim Polonezköy. Tavsiye edilir. Bir sürü kendin pişir kendin ye var. Hepsinde tahta masalar, çimlerde renkli minderler, istediğin kadar mangallık nevale alıp kendin pişirip tahta masalarda köy ekmeği eşliğinde yiyebiliyorsunuz. Biraz kalabalık olur ama çimlerde yürüyüp, biraz aşağıda ufak bir orman gezintisi yapmak için değer derim.<br />
Ağva’ya gelince… Açıkçası çok niyetlenip hala gitmediğim bir yer. Bu ara televizyonda ve nereye gitmeli tipinde haberlerde çokça rastlıyorum. Birçok dizinin bazı sahneleri orada çekilmiş. İzleyince tam bahar gezmesi için ideal mevki demekten kendimi alamamıştım. En kısa zamanda orayı bir görmek istiyorum.<br />
<br />
Şimdi de bahar aşkları….. Önceki bahar yazılarımda da bahsetmiştim. Bahar havası gelince insanların hormonlarında değişiklikler olduğu için aşık olmaya daha elverişli hale geliyormuş. Alın size gazetede okuduğum tıbbi bir açıklama: ''Göze çarpan güneş ışınları normalde arka kısımda yer alan göz çaprazı denilen bölgeye ulaşır. Sonra da beyne gider. Göz çaprazındaki sinir hücreleri bu ışınların gelişine göre iç saat denilen sistemi oluşturur. Vücudun yapmaya alıştığı şeyleri adeta kayıt altına alan bu sistem belli dönemler geldiğinde vücudu uyarır. İç saat böylece mevsimlere göre vücudu kontrol altına alır. Bahar döneminde fazlaca ortaya çıkan aşk dürtüsünün, mevsimsel döngünün üreme işlevi ile ilgili olmasından kaynaklanır'.<br />
Gördüğünüz gibi her şeyin suçlusu güneç ışınlar. Aşkını kışın bulanlar ne olacak peki? Güneş ışını gözüne çarpmadan aşık olanlar da var sonuçta. Peki bunlar ne olacak? Kimileri gözlerine giren güneşten etkilenmeden yürüdükleri yolda devam edecek, kimileri de güneşi zorla gözlerine gözlerine sokacaklar. Orasını bilemiyorum. Ama yine de hali hazırda aşık olanların illa ah gözüme güneş geldi, ben aşık olmalıyım diye havaya girmelerine gerek yok derim ben. Zaten içleri kıpır kıpır, daha fazla kıpırdanmaya ne gerek var.<br />
Ve gelelim baharın vazgeçilmezi hıdrelleze. Hıdrellez dedik o da geçti ... Ben yine isteklerimi bir güzel toparlayıp camın önüne çizdim. O istekler oradan silindikçe gerçekleşir diye bir rivayet var ama, bizde her temizlikte camların önü bezle silindiği için ben bu rivayeti pek ciddiye alamıyorum. Her ne kadar batıl da olsa hıdrellezin insana tuhaf bir coşku verdiği de bir gerçek. Gül ağacına bağlanan niyet dolu keseler falan pek eğlenceli....<br />
Bu bahar -yaza özel yazım da böylece burada bitiyor. Umarım yaz aylarından, güneşten, çiçeklerden, böceklerden bahsetmeden bir kaç hafta geçirebilirm. Yoksa en sonunda benim baharımdan herkese fenalık gelecek. İyi bir hafta sonu ve iyi bir yaz:)<br />
<br /><a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-29786014887703185682012-01-31T16:02:00.008+02:002012-02-01T15:19:33.117+02:00ZİBİDİLERİN AŞKI :(<div style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img height="315px" id="il_fi" src="http://www.bayanlar.biz/resimler/Ask-Nedir.jpg" style="background-color: white; border-bottom-width: 0px; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-top-width: 0px; font-family: arial; font-size: 13px; line-height: 1px; padding-bottom: 8px; padding-left: 8px; padding-right: 8px; padding-top: 8px;" width="320px" /><br />
En son aşk yazısıyla bırakmışım. Bıraktığım yerden başlayayım dedim ama sanırım başlayamıyacağım:(<br />
Çünkü etrafımda aşk diye bir duygu göremiyorum ne yazık ki... Kimi aşk aşk diye yırtınır, secretler yapar, aşk için herşeye hazırdır, razıdır.<br />
Ama ne gelen vardır ne giden... gelenlerde insanı insandan uzaklaştıracak kadar gıcıktır, sinirdir. <br />
Ne yapsın şimdi böyle aşk aşk diye yanıp tutuşanlar. Benim bir yakınım var çocuk kafasına uygun birini bulsa onu yaşatacak ama nerdeee gelen kızları elimde olsa ben bir kaşık suda boğarım o kadar yani...</div> Kızlardan da soğumasın diye bi şey demiyorum ama devir kötü , yoksa hemcins filan anlamam da...<br />
İnsanlar kesinlikle iki yüzlü ve de bu insanları kadın olsun, erkek olsun çözmek artık mümkün değil bi tek onu anlamışım.. bu da bir şey:pp<br />
Aşk yaşadığını sanıp da aşkı hiç bilmeyenlere ne demeli, körler kör olduklarını bilmezlermiş o hesap.<br />
Adam aşık olup yada sanıp evlenmiş genç yaşta, şimdi ikinci çocuk falan olunca bunalımda, ben bunları hep dizi konusu sanırdım da, amann diziler yanıbaşımızdaymış da haberimiz yokmuş valla...<br />
Kadın evli o da çocuklu, kocasıyla sorunları var.. ikisini de tanıyorum ayrı ayrı ... Gel gör ki bunlar herkesin gözü önünde işi pişirmişler şaka gibi...<br />
Şimdi bu durumlarını etraflarındaki insanlar biliyor, tabii ki aileleri dışında... elbette onların hiç bir şey umurlarında değil, bebekleri büyütmeye çalışan büyük bir ihtimalle kendini unutmuş genç anne evde delire dursun, üstelik parasız bu zibidi, <br />
şimdi elinde bebeğinin arabasıyla zırt pırt adamı rahat bırakmayan bakımlı güzel kadının kendisine ve kendini de ona aşık sanıyor:(<br />
Çünkü onu şimdilik hep sokaktaki haliyle biliyor<br />
ha ha ne yazık ki:((<br />
Bunlar kendileriyle birlikte, aileleriyle minicik bebeklerini sürükledikleri bu uçurumun farkına vardıkları zaman çok geç olmayacak mı?<br />
Ailelerine yaptıkları bu samimiyetsizliğin çıkacak faturasının vebali bebeklere yazık değil mi?... <br />
Şimdi buna aşk dersek ; gerçek aşka, gerçek sevgiye çook haksızlık etmiş olmaz mıyız?HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-1907927128963176042012-01-31T13:17:00.002+02:002012-01-31T15:00:12.619+02:00ALMAN' DAN AL HABERİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaTlN5PkXbzY0ssS5B_S11zXXZKyxY5xehWtS3U6x7-DNZ8yKcfXTL0pWOpBoFAy9aMJwCddg_CRs1W1N3OubAizRs2sHgOOYV4XZuB-o0Uk8_IAbzbP7yVoZwUtZFScmElkz6ZCPb9htO/s1600/f73308f0ea9d8d432620b739ffe3586a_m.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" s5="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgaTlN5PkXbzY0ssS5B_S11zXXZKyxY5xehWtS3U6x7-DNZ8yKcfXTL0pWOpBoFAy9aMJwCddg_CRs1W1N3OubAizRs2sHgOOYV4XZuB-o0Uk8_IAbzbP7yVoZwUtZFScmElkz6ZCPb9htO/s320/f73308f0ea9d8d432620b739ffe3586a_m.jpg" width="256" /></a></div>Şu aşk denen şey olmasa bu dünyada daha az insanın karnı doyacaktı.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Neyse ki var da, insanlar az buçuk evlerine bir şeyler götürebiliyorlar.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">En aygın aşk geçim alanı çöpçatan şirketler. Hala da zengin müşteri portföyüyle tam gaz devam ediyorlar.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Sonra buna bir de buna kazanova eğitim birimleri eklendi, eminim bunların kadınlar için hazırlanmış versiyonları da vardır. Sonuç: Daha çapkın bir bekar güruh.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Dolaylı yoldan aşk mevzusuna destek veren alanlar da var: Güzellik salonları, kuaförler, bir de tabii psikologlar.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Ve tüm bunlara bir yenisi eklendi: Ayrılık ajansı.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Alman bir işadamı, kim bilir ne kadar hasılat yaptığı bu şirketle, eşleri ya da sevgililerinden ayrılmak isteyen ancak bunu onlara söyleyecek cesareti olmayan kişilere hizmet veriyormuş.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Ayrılık konusunun fiyat tarifesinde iki farklı iletim yolu var:</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Sempatik ya da doğrudan.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Tahmin ediyorum, aşırı kuvvetli olan tarafa doğrudan haber verme yöntemi uygularken, zayıf ve sulugöz olanlar için sempatik yöntem daha çok tercih ediliyordur.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Ayrılığın da sempatiği nasıl oluyorsa. Artık oyuncak ayı aracılığıyla mı oluyor, sempatik minik notlarla mı bilemiyorum.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Bir de bildirim şekiller var: 20 Euro karşılığında telefonla arayarak, 50 Euro karşılığında ise bizzat görüşerek..</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Şimdiye kadar hiç olumsuz tepkiyle karşılaşmadığını da belirtmiş ayrılık elçisi.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Bir tepkiyle karşılaşmadığını söylemesi normal. Ben şahsen bu adam aracılığıyla terkedilen bir eş olsam halime şükrederim.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">İlişki başlarken en önde olan bir erkek, benden işi ayrılığı muştulamak olan bir adam aracılığıyla ayrılıyorsa varsın ayrılsın zaten.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Ayrılmak istediğini söyleyecek zerre cesareti olmayan birinden ayrılmak beni o kadar da üzmez böylece. O yüzden de ayrılık elçisine zarar vermek için bir neden kalmıyor ortada.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Dolayısıyla bu şekilde terkedilenlerin bu adama aşırı duygusal tepkiler vermemesi çok normal. Herkes oh be kurtuldum diye sevinmeye başlıyordur çünkü.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Dürüst ve açık olunması gereken bir konuda olduğu için bu yeni iş alanı bana çok samimiyetsiz geldi, hiç hoşlanmadım. Kazanova eğitim kursları bile daha sempatik gelmişti bana, en azından nispeten daha iyi bir amaca hizmet ediyorlar.</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Ama ayrılık iletim merkezi.... Yok yok tasvip edilemez...</div><div class="MsoNormal" style="margin: 0cm 0cm 0pt;">Böyle ayrılan sevgiliye kaba kuvvet uygulanması için de başka bir merkez açılabilir. Alman iş adamı bu konuya da bir eğilsin derim:)<br />
HÜP NOT:<br />
MERHABA, DOĞUM MESAİSİNDEN SONRA YENİDEN BURDAYIM.<br />
BENİ MERAK EDİP SORAN, MAİL ATAN HERKESE TEŞEKKÜRLER...<br />
ARTIK YENİ YAZILARDA GÖRÜŞMEK ÜZERE...</div><a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a><br />
<div></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-37703270994015612812011-03-03T03:56:00.004+02:002012-01-31T13:52:36.176+02:00KADIN-ERKEK-GÜZEL YURDUM<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCBVRCVAu89y20KjT5zqI9JOiiez-kvgStuIkJ9b9JW1wKlls3y9gzpvMukypd-rMxn0ihZyZzvV34PQr2iEkqtLidF3o0Pm-8Vz0Yjs2waBDBAujli4Vav4nsAZpUvBN7ardoPFMiYCBO/s1600/Resim%252520040.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="320" l6="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjCBVRCVAu89y20KjT5zqI9JOiiez-kvgStuIkJ9b9JW1wKlls3y9gzpvMukypd-rMxn0ihZyZzvV34PQr2iEkqtLidF3o0Pm-8Vz0Yjs2waBDBAujli4Vav4nsAZpUvBN7ardoPFMiYCBO/s320/Resim%252520040.jpg" width="240" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;"><br />
</td></tr>
</tbody></table><div style="text-align: center;"><span style="font-size: x-small;"><br />
</span></div>Kadınlar ve erkekler. Kimse bu iki cinsiyet arasındakileri ne araştırmaktan ne de yazmaktan yorulmadı.<br />
Bunlara ben de dahilim. Ama hayatın kendisi işte...<br />
Bu aralar bir sürü araştırma sonuçlarına rastladım basında. Çok çeşitli konularda yapılmış. Kadın- erkek eşitliğinden, ailedeki rollerine, aşık olduklarında içine girdikleri değişim rüzgarlarının şiddetine kadar.<br />
Kadın-erkek eşitliği konusuna hiç girmek istemiyorum. Girince çıkılmayacak bir konu. Zaten meclisinin kimi kadın üyelerinin , kadını erkeğe denk hale getirecek bir yasa tasarısını reddetmiş olduğu bir ülkede yaşıyorum .Yorum yapılabilecek bir durum değil.<br />
Neyse bir araştırmadan bahsedeyim: Aşk kadınların ve erkeklerin hormonlarını farklı etkiliyormuş. Nasıl mı? İki taraf birbirine benzemeye başlıyor, kadın erkekleşiyor, erkek de kadınlaşıyormuş.. Biraz yumuşatıyor anlaşılan. Hoş bugüne kadar huyu güzeller kadar, aşık olduktan sonra daha çok sertleşen erkekler de duyduk. Bu kadınlaşma olayı ne kadar doğru bilemiyorum. Bu konunun temelinde de doğanın iki aşık arasındaki tüm farklılıkları yok etmeye çalışması yatıyormuş. Ne bileyim doğanın böyle bir eğilimi olması hoş tabi ama çoğu erkeğin doğaya aykırı hareket ettiği de bir gerçek.<br />
Ayrıca bu kadınlaşma meselesinin erkeklerin delikanlılıklarını zedeleyeceğini de unutmamak lazım. Asla ve katta kabul etmezler bunu güzel yurdumun taş fırın erkekleri. Ama okuduğum başka bir haberde de kadın otoritesinin aile içerisinde çok artmasından dolayı gelecek nesil erkeklerin biraz yumuşayacağından bahsediyordu. Allah saklasın, hele bu kabul edilemez bir şey.<br />
Yurdumun insanı demişken bir haberden bahsetmeden geçemeyeceğim. Balıkesir’de bir aile yakışıklı oğullarıyla kız istemiş ama meğersem asıl niyetleri aslında kızı daha az yakışıklı olan diğer oğullarına almakmış. Bunu öğrenen ve kabul etmeyen genç kız (Hakikaten genç,16 yaşında ) yakışıklı olanla kaçmış. Sonra olaylar karışmış, adliyelik olmuş, kız ailesine teslim edilmiş, yakışıklı da tutuklanmış.<br />
Trajikomik bir olay tabi. Üstelik 16 yaşındaki kızı evlendirmek istedikleri küçük!!! oğlan 37, kızı kapan yakışıklı da 41 yaşında imiş. Şimdi yukarıdaki olayla bağlarsak 41 yaşındaki amca 16 yaşındaki kızı görünce hafiften light mı oldu da, sonu tutuklanmaya kadar gidecek bir yola girdi?<br />
Bence aslında bütün bunlar bir yana küçük oğlanlarını çirkin buldukları için yakışıklı olanla kız isteyen ailenin psikolojisi ve da küçük oğlanın ne hissettiği incelenmeli. Daha ilginç sonuçlar çıkacağı kesin.<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background-attachment: scroll; background-clip: initial; background-color: transparent; background-image: none; background-origin: initial; background-position: 0% 0%; background-repeat: repeat repeat; border-bottom-color: initial; border-bottom-style: initial; border-bottom-width: 0px; border-left-color: initial; border-left-style: initial; border-left-width: 0px; border-right-color: initial; border-right-style: initial; border-right-width: 0px; border-top-color: initial; border-top-style: initial; border-top-width: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-7794329271245484192010-12-17T02:08:00.003+02:002010-12-17T02:15:59.200+02:00YEMEMEK İÇİN YENİ METOD<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghP_nJlD3mfV-bO8mkPFQxHFSmzH2HbMJG1zzJi6Gs7nYx6-6XW3Oh6CsxydYh3D1O0Xe3oxp5Ec2H6spaAmWeLc8hWWkRfk7ifk_adMJpvi7WlFa-NiFqYA1z_FsI_1rJx1LgivgkrsRJ/s1600/pie-eating-blue-eyed-women.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" n4="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEghP_nJlD3mfV-bO8mkPFQxHFSmzH2HbMJG1zzJi6Gs7nYx6-6XW3Oh6CsxydYh3D1O0Xe3oxp5Ec2H6spaAmWeLc8hWWkRfk7ifk_adMJpvi7WlFa-NiFqYA1z_FsI_1rJx1LgivgkrsRJ/s320/pie-eating-blue-eyed-women.jpg" width="213" /></a></div>Her şeyin olduğu gibi yemenin de bir psikolojisi var elbet.<br />
Çok üzülünce iştah kesilir, mutlu olunca açlık insanın başına vurur.<br />
Tabi bunun tam tersi de geçerli.<br />
Depresyona girip dondurma kasesi kaşıklamak, ya da mutluluk sarhoşluğunda sürekli yemek yemeyi unutmak.<br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Görsel tarafını da es geçmeyelim. Renkli şekerlerle dolu bir kaseden şeker almak istemez misiniz? Ya da pastalarla dolu pastane vitrinlerine yapışmaz mısınız?</div>Yok ben yapışırım oradan biliyorum. Öğlenleri çoğunlukla ofisin altındaki pastanede çıkan öğlen menülerinden yediğim için haliyle her gün bir pastane ziyaretim oluyor.<br />
Pastalar, envai çeşit şekerleme, kanepe, ekler ve benzeri zararlı!! yiyeceklerle dolu olan cam tezgaha genelde bırakın yan gözle, direkt boynum koparak bakıyorum. Ancak kendimle haklı olarak gurur duyuyorum ki, bugüne kadar yemek sonrası tatlı yememe prensibimi hiç bozmuş değilim. Sadece göz doygunluğu, nasıl bir terbiye ettiysem şu abur cubura aç bünyeyi, bugüne kadar kararımdan dönmüş değilim. <br />
Ama vitrinin o düzenlemesi insanı gerçekten baştan çıkartmıyor değil. Belki gözüktüğü kadar lezzetli bile olmayabilir bunlar. Mesela bir arkadaşım mozaik pasta dilimlerine dayanamayarak yemek yerine onu yemişti ama hayal ettiği lezzette çıkmadığı için bayağı hayıflanmıştı.<br />
Yemek yerine tatlı yediğine mi yansın, yoksa uğradığı hayal kırıklığına mı? <br />
Bir de böyle bir şey var, lezzeti hayal etmek. Somut olmayan birşeyi resmen kafanızda canlandırıyorsunuz, ne kadar güzel kurarsanız da, beklentileriniz gerçekleşmediği takdirde hayal kırıklığı o kadar yıkıcı oluyor:) Tatlı tadını hissetmeyi beklerken, beklentinin çok altında bir şeyle karşılaşınca hiç tadı yokmuş gibi gelir.<br />
Benim de canım o mozaik pastadan hep isterdi... Yoğun çikolata ve bisküvi tadı. Damardan çikolata takviyesi. Ama öyle değilmiş işte, kuru tatsız tuzsuz bir şey çıkmış.<br />
Hayal kırıklığına uğramadım mı, evet uğradım ama bir taraftan da içim rahatladı. En azından canımın çektiği pastane vitrininden bir zararlıyı elemiş oldum.<br />
O günden beri mozaik pasta istemiyor canım... Neymiş yemek isteyip de yemediğinizi başkasına yedirin, güzelse bir ara yersiniz, güzel değilse zaten bir daha asla canınız istemez.<br />
<div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a></div>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-20542394025450201612010-12-02T00:32:00.001+02:002010-12-02T17:14:24.980+02:00BAKANLAR KURULU<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8EOIKJ5HRp3sDft_0svBvDYJettgrLsHrGrbDeazeBQn1uvhrrSPxVSabauN44L_C_XlYoLhBMG-KQP3UOTvC3qF_94j2EsgcePePAm7pDEYKlZ-1qcUWoBYp1swSgcRsAi3DNTppSDZ1/s1600/rimel-surme.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8EOIKJ5HRp3sDft_0svBvDYJettgrLsHrGrbDeazeBQn1uvhrrSPxVSabauN44L_C_XlYoLhBMG-KQP3UOTvC3qF_94j2EsgcePePAm7pDEYKlZ-1qcUWoBYp1swSgcRsAi3DNTppSDZ1/s200/rimel-surme.jpg" width="200" /></a></div>İkili ilişkiler herkesin problemidir nedense. Kadını erkeği dost meclislerinin yegane konusu sevgililer, eşler olur. <br />
Herkesin herkesle bir problemi var. Kimi ilgisizlikten yakınır, kimi aşırı ilgiden. Kimi çok kıskançtır, kimi aşırı titiz, kimi maçodur, kimi de aşırı light. <br />
Kimse dört dörtlük olmadığı için de maalesef ilişkiler de dört dörtlük olamaz. Ama iki tarar da kendince ilişkiyi mükemmelleştirmeye uğraşır. <br />
Bir de ilişkilerde yöneten taraf vardır. Nasıl ki bir taraf hep daha fedakar, daha çok seven taraf oluyorsa, diğer tarafta belki bilinçli, belki de içgüdüsel olarak bu duyguları kullanmaya başlar. Belki kullanmak ağır bir kelime, ya da şöyle söyleyeyim: İlginin tadını çıkararak yan gelip yatmak.<br />
Yönetilen taraf, yönetenin suyuna gider sürekli. Baskın karakter yöneten olduğu için, yönetilen taraf her an bir kavga, her an bir huzursuzluk çıkabileceğinden, elinde çok kıymetli bir porselen tutuyormuş gibi davranır.<br />
Bence bu yönetim hakları bölüşülmeli. Koca devletlerin bile iktidarlarını iki parti oluşturabiliyor. Bakanlıklar bu iki parti arasında adil şekilde paylaştırılıyor. Hatta iktidarı eleştirmek için muhalefet denen bir taraf da var. Milyonlarca kişinin yaşadığı koca ülkelerde demokrasi var da, iki kişinin ilişkisinde olamıyor.<br />
Evet belki tek başbakan oluyor ama başbakan yardımcısı olan diğer partinin liderinin de neredeyse başbakanla eşit hakları oluyor.<br />
Diyorum ya ben de ilişkilerde hak paylaşımı yanlısıyım. Örneğin kapris bakanlığı, istenilen yere gitme bakanlığı, huzursuzluk çıkarma bakanlığı, morali bozuk olma bakanlığı, ilgiye muhtacım bakanlığı, sürpriz istiyorum artık bu ne yavan ilişki bakanlığı, ben senin arkadaşlarını seviyorum sen de benimkileri seveceksin bakanlığı falan olsun. Tüm bu bakanlıklar ortak yönetilsin, bunların her birinde iki tarafın da eşit hakkı olsun.<br />
Sadece aşk ilişkileri değil, hayatımızın içerisindeki diğer tüm insanlarla ilişkiler demokratik olarak yürüse kimsenin arasında problem çıkmaz. Bundan da adım kadar eminim...<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a><br />
<div></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-11477899874021152482010-11-21T20:13:00.000+02:002010-11-21T20:13:14.091+02:00BİLİMİN DİĞER YÜZÜ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2m3FvFyWkMbuvJfUNBuP1G7hKnUqXqJL550tqwQLBuRBAlI3-IdlAA6ZtWwMlqhlgW3lV5QmXrxoSAG9s58ipHiUFHO4BtqvctpEgL9WgKlw1teW8jzKd3sks7iD_hZmE6MVUn-wPQzqn/s1600/06crop.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi2m3FvFyWkMbuvJfUNBuP1G7hKnUqXqJL550tqwQLBuRBAlI3-IdlAA6ZtWwMlqhlgW3lV5QmXrxoSAG9s58ipHiUFHO4BtqvctpEgL9WgKlw1teW8jzKd3sks7iD_hZmE6MVUn-wPQzqn/s320/06crop.jpg" width="270" /></a></div>Bilim teknik konular çoğu zaman keyifsiz ve sıkıcı gözükse de demek ki eğlenceli tarafları da olabiliyor.<br />
Yeniden üretilmeyecek ve üretilmemesi gereken bilimsel başarılara!!! verilen bir çeşit Nobel ödülü işte bu eğlenceli tarafları ortaya çıkarmak amacıyla veriliyormuş.<br />
Ama başlıkları görseniz üretilmemesi gerekenden çok, üretilse de yine gülsek denecek cinsten. Alın işte size liste:<br />
• Yetişkinlerin duyamadığı, ancak ergenlik çağındakilerin işittikleri rahatsız edici bir ses çıkaran "çocuk kovucu" aleti ( Ergen çocukların olmaması gereken ama olmakta inat ettikleri ortamlar için olmazsa olmaz değil mi?)<br />
• Ağaçkakanların neden başının ağrımadığına dair yapılan araştırmayı anlatan makale ( Her neden ağrımıyorsa ben de istiyorum)<br />
• Bir grup fotoğrafında, herkesin gözünün açık çıkmasını kesin olarak garantilemek için kaç fotoğraf çekilmelidir konulu araştırma ( Bir de kırmızı gözlü çıkma problemi var, bununla ilgili de bir araştırma var mıdır acaba??)<br />
<br />
• Gübre böcekleri neden hızlı yer konulu çalışma ( Tadını almamak için olabilir mi?)<br />
<br />
• Yazı tahtasına sürülen tırnağın sesi neden bu kadar rahatsız edicidir ( Düşününce bile içim kalkıyor...)<br />
<br />
• Country müziğin intihara etkisi ( Bizde de arabesk müziğin jilete sevketmesi ile ilgili bir çalışma yapılabilir)<br />
<br />
• Hula-hoop çevirmenin dinamiği ( Asla beceremedim, her ne dinamikse bende yok ondan kesinlikle)<br />
Görüldüğü üzere gülünç de gözükse bence son derece enteresan çalışmalar. En azından daha hayatın içinden. Evet belki ağaçkakan ve gübre böcekleri konusu çok içinde olduğumuz bir konu değil ama, diğerlerinin içeriğini öğrenmek faydalı olabilirdi.<br />
Bir de hıçkırığı dindirmekle ilgili bir başlık vardı ama şimdi onu buraya yazmak çok da uygun kaçmayacak, artık internetten bir bakıp okuyun, ben sorumlusu olmayayım:) Hıçkırığı dindireyim derken başınıza bir iş gelmesin...<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a><br />
<div></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-37256813039020434682010-11-01T01:19:00.000+02:002010-11-01T01:19:26.451+02:00SABIR SABIR YA SABIR<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdEERE7QZYCxDpjI9eb-jIqMAdeXTWF0LClNgujzXHGcZTm2f2ui__oHjUh5fh7Iivd5TRPcHRD3CmyvFmsh4ciKs_01s3MJmz6NtXoEpB5-ULqI1oVwygM-EFL1a_fkfc95MLx8onTwxz/s1600/2283492005_1.png" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" nx="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdEERE7QZYCxDpjI9eb-jIqMAdeXTWF0LClNgujzXHGcZTm2f2ui__oHjUh5fh7Iivd5TRPcHRD3CmyvFmsh4ciKs_01s3MJmz6NtXoEpB5-ULqI1oVwygM-EFL1a_fkfc95MLx8onTwxz/s320/2283492005_1.png" width="264" /></a></div>İnsanın her istediği hemen olamıyor maalesef. Bu konuya paralel olarak da sabır diye bir kavram gelişmiş. Yani olmasını istediğin şeyin gerçekleşmesini beklerken şikayet etmeden, umudu kaybetmeden beklemek sabır göstermek oluyor.<br />
Aslında ailelerimizin bizi yetiştirirken en fazla dikkat ettikleri noktalardandır sabırlı olmak. Ama onlar bize sabırlı olmayı öğretmeye çalışırken, aynı zamanda da her istediklerimizi yaptıkları için tam sabırlı olmayı beceremiyoruz. Bu durum doyumsuzluğu ve buna bağlı mutsuzluğu getiriyor. (Ufak bir örnek verecek olursam, bir yerde bir şey beğendiğinizde onu ne yapıp edip en kısa sürede almadan içiniz rahat ediyor mu??? Parayı bulup buluşturup koşa koşa almaya gitmiyor musunuz??? Üstelik nesiller değiştikçe bu sabırsızlığa bağlı doyumsuzluk oranı iyice artıyor. Örneğin ben lisedeki halimle, bugünkü liseli profilini karşılaştırdığımda aramızdaki inanılmaz farklılıkları görüyorum ve bizden çok daha şımarık olduklarını farkediyorum. Ama aradan geçen sadece 8 senelik bir süre. Parantezim çok uzun oldu, kapatayım artık....)<br />
Neyse, insanın gençlik döneminde zaten her şey bir şekilde güllük gülistanlık gidiyor. Sorumsuz öğrencilik dönemi, çılgın gençlik günleri bitince bir anda hayatla yüz yüze kalınca insan bocalıyor. Çünkü kendi kendimize yarattığımız o ufacık fanus birazcık çatlıyor ve yavaş yavaş hayatın zorlukları birer birer içine sızmaya başlıyor. <br />
Artık yetişkin sayılıyor olduğundan herkes sizden bir şeyler beklerken, siz de elbette bir şeyler beklemeye başlıyorsunuz. Belki bu hayatın getireceği sorumluluklara hazır hissediyorsunuz kendinizi ama belki bir işiniz yok. <br />
Bakalım ne olur bu sürede??? Sabırla iş beklersiniz, beklersiniz. Peki bu bekleme süreci nasıl geçer? Belli aralıklarla “Ben bir şey olamayacağım, hep işsiz kalacağım, olmuyor işte, olmuuyoorrr!!!” tipinde hezeyanlar geçirerek gözyaşlarına boğulursunuz.<br />
Ama işte buna sabretmek değil, bunalıma girmek denir. Asıl sabır, insanın bu süreci kendi kendini yiyip bitirmeden ve kendine inancını yitirmeden geçirebilmesidir. Zaten çoğu zaman o kadar eften püften şeylere üzülüp kafayı takıyoruz ki geçip kaybolan şeyleri farkedemiyoruz bile.Oysa sabretmeyi öğrenebilsek, eminim güzellikleri görüp bunları yaşama fırsatı yakalayabiliriz.<br />
Ben açıkçası sabırsız bir insandım, her an her şey çabucak olsun diye bakardım. Ama büyüdüm artık birazcık. Her şeyin bir zamanı olduğuna, gelecekte bir yerlerde bizi güzelliklerin beklediğine iyice inanmaya başladım. Beklentilerim için sabır gösterdim, ve her şey göründüğünden çok daha kolay oldu. Son bir sabır olayım kaldı, o da sabır taşımı çatlatmadan gerçekleşirse rahata ereceğim. Zaten ya sabır taşı çatlayacak, ya ben:)<br />
HÜP NOT: Sabrın sonu selamettir, sabreden derviş muradına ermiş kalıpları da bu konuda söylenmiş özlü sözlerimizdendir. Değinmeden geçmeyeyim dedim.<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a><br />
<div></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-68910933310939965482010-10-17T20:56:00.001+03:002010-10-17T20:57:28.911+03:00KATIRIN İNADI<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjorbcctZUbAFvQH73NnM-P1t_8ImiH-seit-TaAajyVXXG41QI3NRrz2MDzxYAVpmFdoB_6LCz0mtJ_Vx6wUME1VflXAtxSvZGA_5odgV8Y9JVi0Lv-EVWcDj9akejJtTBdx7QuPmhtu6m/s1600/monkey-morris-2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" ex="true" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjorbcctZUbAFvQH73NnM-P1t_8ImiH-seit-TaAajyVXXG41QI3NRrz2MDzxYAVpmFdoB_6LCz0mtJ_Vx6wUME1VflXAtxSvZGA_5odgV8Y9JVi0Lv-EVWcDj9akejJtTBdx7QuPmhtu6m/s200/monkey-morris-2.jpg" width="200" /></a></div>Bende katır inadı var valla. Birini sevmedim mi sevemiyorum, mümkün değil. Bir sefer taktım mı, ııhhh ıhh içim ısınmaz.Taktığım bir kaç insan var mesela. Ama bakıyorum suç bende değil. Benim sevmediklerimi zaten kimse sevmiyor. Sevmemem için illa ki bana bir terslik yapmaları da şart değil. Tipinden anlıyorum uyuz tipleri, hani bazı insanlar iyidir yüzlerinden bellidir, nur yağmış derler ya. Böyleleri de tam tersi, gıcıklık akar suratlarından. Bir kere iki yüzlülüğe hiç gelemiyorum. <br />
Bana değil, başkasına yapmaları yeterli. Konuştuğu konuya ve kişiye göre ses tonunu değiştirenler... Özellikle de bir alt sosyal sınıfa ait insaları standart aşağılama ve emir tonunu takınanlar. <br />
Yapmacık davrandığı ayan beyan belli olanlar... <br />
Samimi olmadan canım cicim triplerine girenler... <br />
Çok bilmiş geçinenler. <br />
Normal şartlarda politik olmak, sevmediğin ama işinin düşebileceği tiplere şirinlik yapmak lazım ama nerdeee... Bırakın işimi hallettirmeyi, konuşmalarına dayanamadığım insanlara yapamam şirinlik falan. Eşim kızıyor bana, kızım köprüden geçene kadar ayıya dayı felsefesini unutma der ama... Ayı benim için her zaman ayı, dayı da dayıdır.Yok bundan ötesi. <br />
Neyse Kadıköy aynen devam en azından. Bu düz halimle siyaseti de beceremem ben. Dansöz gibi kıvırtamıyorum...<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a><br />
<div></div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"></div>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-34789737750986898632010-09-25T13:29:00.001+03:002010-09-25T13:31:07.093+03:00TOPLU İĞNE KADAR MANTIĞI YOK!...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9RXoLpBB5mqf0i2SJfhPjraRQiwgn0DRRJxuCTVw-1HtWFPSW7rb9Hd9tptpRbYXAOWmoZAakoxSGN3hG8489HxJYag-4j9MFIFuX3nB-SGP5yK0VkMIP-oidiugnmcsIUteCwYHJkVrz/s1600/gelin_damat_kediler.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" px="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9RXoLpBB5mqf0i2SJfhPjraRQiwgn0DRRJxuCTVw-1HtWFPSW7rb9Hd9tptpRbYXAOWmoZAakoxSGN3hG8489HxJYag-4j9MFIFuX3nB-SGP5yK0VkMIP-oidiugnmcsIUteCwYHJkVrz/s200/gelin_damat_kediler.jpg" width="197" /></a></div>Resme bakıyorum, aslında güleceğim geliyor.<br />
Bir sürü beyaz toplu iğne kafası var sanki.<br />
Beyaz beyaz arap kıyafetleri içerisinde yüzlerce erkek.<br />
Ne yaptıkları ilk bakışta belli olmuyor.<br />
Haberin detayına baktığınızda anlıyorsunuz.<br />
Meğersem düğün varmış. Kendi düğünleri. Tabi resimde hiç kadın görmediğiniz için bu resmin bir düğün karesi olduğunu anlamamanız normal.<br />
Riyad’ta yapılan toplu bir düğün bu. Tam 818 erkek Riyad Valisi sponsorluğunda evlendirilmiş. Erkekler bizzat hazır bulunmuşlar düğün törenlerinde, kadınlar da gıyabında evlenmişler. Kendi düğünlerinde yoklar.<br />
Ama erkekler düğün boyunca yiyip içip eğlenmiş. Damat damata takılmışlar. Bekarlığa veda partisi tadında düğün. Ne hoş.<br />
Kadınlar haremlikte kendi aralarında eğlendiler mi bilmiyorum. Bu detay verilmemiş. Ama nikah esnasında kendi ağızlarından kabul ediyorum bile diyememişler, eğlenseler ne olacak. <br />
Garip geliyor ne bileyim. Bana camide haremlik selamlık olması da garip geliyor. Kadınların ön safta cenaze namazı kılamaması da. <br />
Hep arkada, hem ikinciden bile geri bir planda bırakılmaları, bana Müslümanlık’ın şartı gibi gelmiyor. Fani bazı kulların, muhtemelen çok iyi bildiğini sanan din bilginlerinin din adı altındaki kendi fikirleri. Tamamen geleneksel, göreneksel, böyle gelmiş böyle gider mantığı.<br />
Hepsini bir kenara bıraktım. <br />
Neden kadınlar kendi düğünlerinde eşleriyle ve tüm sevdikleriyle eğlenemiyorlar. Dışarıda gezmeleri sakıncalı, flört haram ama evleniyor artık ya, nikahı da mı düğünü de mi yasak! Hadi şahitlikleri kabul görmüyor, kendi adlarına bir şeyi kabul etmek de mi haram. Allah’ın huzurunda nikahlanıyorlar daha ne olsun. Düğün gelinin olayıdır bir kere, güzelce kıyafetini giysin, nikahının düğününün tadını çıkarsın, kurallar elverdiğince. Ama belli ki Arabistan’da gün yine erkeklerin günü.<br />
Yoksa erkekler kendilerine mi güvenemiyorlar, nikahı kıyılırken başkasının yeni eşine gözü kayar diye. Tehlike toptan bertaraf ediliyor. Şahane!<br />
Suudi hükümeti çiftlere iki günlük balayı da hediye etmiş. Allah bilir o tatile de sadece erkekler gidiyorlardır, nasılsa kadınlar evde oturup gıyabında balayı yaparlar. <br />
Hatta evlilik hayatları da gıyabında olsun. Gıyabında yemek, gıyabında temizlik, gıyabında kadınlık görevleri!!!, gıyabında çocuk. <br />
Madem nikahlar gıyabında kıyılabiliyor, bu işler de gıyabında pekala yapılabilir, Arap erkekleri bir denesin bakalım, bir zahmet....!<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-55507669178296864212010-09-18T19:26:00.002+03:002010-09-18T19:28:30.718+03:00BİR YUDUM ŞARAP VE BEN<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY7mn0HQcgfP00I75g2m1ruLRO4XKv3bdRNITFaiPopZBRi9CropGN2rE-doornw0uFOmvEeHWePCOKmMf-iVzhuED3JU0pi8lZFAMAJQGmps286odCE089HGy4-WprOrScss9HTMFafFL/s1600/36gx3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" qx="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiY7mn0HQcgfP00I75g2m1ruLRO4XKv3bdRNITFaiPopZBRi9CropGN2rE-doornw0uFOmvEeHWePCOKmMf-iVzhuED3JU0pi8lZFAMAJQGmps286odCE089HGy4-WprOrScss9HTMFafFL/s200/36gx3.jpg" width="200" /></a></div><br />
Sarmaşıkları oldum olası sevmişimdir. Bu yüzden evimin bahçesini sarmaşıklarla donattım...<br />
Fırsatını bulursam bahçemize iner, orada tek başına oturur, gökyüzüne bakarım. Yıldızların ışıklarının bilmem kaç yıl önceki ışıkları olduğunu düşününce içim bir tuhaf olur.<br />
Mesela bu yıldızlardan birinin ışığının 25 yıl önceden geldiğini hayal edip, 25 yıl önceki halimi hatırlamaya çalışırım.<br />
Geçen gece yine bahçeye indim. Çiçekleri suladım. Çimenleri, ortancaları, hanımelini, yasemini... <br />
Aslında en çok da yasemini...Oturduğum zaman mis gibi kokusunu içime doya doya çekeyim diye.<br />
Yanıma bir kadeh de kırmızı şarap alıp bahçedeki tahta kanepeye şöyle bir uzandım. İlk defa şarap içtiğim bu gece, 20’li yaşlarımı gözümüm önüne getirmeye çalıştım.<br />
Evlendiğimizde 20 yaşındaydım. Nerdeyse çocuk yaşta anne olmuşum, şimdi öyle düşünüyorum. 21 yaşında bebeğimi ilk elime aldığım o anın, hayatımın en tılsımlı anı olduğunu düşünmeden edemedim. Düşünsenize, dokuz ay karnınızda hissedip, bilinmezlikle geçen zamanlardan ve acıdan sonra kucağınıza verilen bebeğiniz. Kızım, benim kızım...<br />
İnsan doğurduğuna bile inanamıyor. Öyle ilahi bir duygu fırtınası ki... O kadar yıldan sonra bile hala etkisini kaybetmemiş, gözlerim doluyor.<br />
Kızım yetişkin genç bir kız ve bu yazıyı kaleme aldığım gece, kendi evinde yaşamaya başladı.<br />
Onu büyütürken yılların bu kadar çabuk geçeceğini, kendi kanatlarıyla uçmasının bana bu kadar zor geleceğini hiç düşünmemiştim.<br />
Şimdi de oğlumu düşünüyorum.<br />
Bana tılsımlı dakikaları ikinci kez yaşattığı için ona hayranlıkla bakıyorum, seviyorum, öpüyorum, kokluyorum.<br />
Onun da bizden kopup, kendi kanatlarıyla uçmak isteyeceği günlerin yakın olduğunu düşündükçe duygularım doruk noktasına ulaşıyor, boğazıma bir şey düğümleniyor, ağlamak istiyorum.<br />
Sevinmem mi yoksa üzülmem mi gerektiğini bilemiyorum, ağlıyorum...<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"></div><div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;"><br />
</div>KONUK YAZAR: MallaHÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-41463415193893024432010-09-03T13:12:00.004+03:002010-09-03T13:14:58.955+03:00BEYİN VE ÇENE<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTkrhSqkRPYotZddBS_o_fbNLaT_qHL3ssl_SO7cgyu5MLf_5-gYR-TBBS7VD6PhfRl4JTQqz3a12cpRUuceeo9pXdvhbT9jl5l8k2OTU1LTKXruxDGWsQNA5kHtS5kT6vFz6YsJfs6SeU/s1600/erkek.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjTkrhSqkRPYotZddBS_o_fbNLaT_qHL3ssl_SO7cgyu5MLf_5-gYR-TBBS7VD6PhfRl4JTQqz3a12cpRUuceeo9pXdvhbT9jl5l8k2OTU1LTKXruxDGWsQNA5kHtS5kT6vFz6YsJfs6SeU/s320/erkek.jpg" width="316" /></a></div>Ve işte evrensel bir gerçek daha su yüzüne çıkmış oldu. 2.4 milyon yıl once bir genin mutasyona uğraması sonucu çene küçülmüş ve beyne yer açılmış.<br />
Yani çenenin küçülerek beyne yer açılmasını sağlayan bu gen kazara mutasyona uğramasaymış, muhtemelen hepimiz maymunduk. <br />
Çünkü maymunların çenesi insandan 10 kat daha güçlü imiş, çünkü onların geni mutasyona uğramamış. Güçlü çene, kafatasının belirli bir şekilde olmasını gerektirdiğinden; takdir edersiniz ki bu durumda da beyin için fazla yer kalmıyor. <br />
Fakat bana kalırsa herkesin tam mutasyona uğramış olduğundan da çok emin değilim ben açıkçası. Hani bir laf vardır “Az laf çok iş” diye, ben bu lafın çene kasları daha güçlü olan maymun eğilimli insanlar için söylenmiş olabileceğini düşünüyorum.<br />
Ortalıkta çok ama boş konuşan o kadar çok az mutasyona uğramış insan var ki, ben de bir türlü anlayamıyordum nasıl olur da bu insanlar bu kadar çok konuşur ama bu kadar boş konuşur diye. Bundanmış demekki. E tabi çok konuşurken çene kasları iyice çalışıyor, gelişiyor, böylece bir laf kalabalığıdır gidiyor. Sonra bu insanların bir kısmı politikaya atılıyor, konuşuyor da konuşuyor, sonra seçim zamanı geliyor, ortalıkta ne vaatler dönüyor.<br />
<div style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none;">Ama beynine yer açılmış olan zayıf çene kaslı insanlar böyle mi. Eğrinin doğrunun farkındalar, yanlışla doğruyu, dürüstlükle yalanı ne de güzel ayırıyorlar. Beyinlerini kullandıkça beyinleri daha da gelişiyor tabi. Hem kendilerine hem de çevrelerindekine ne kadar da faydalı oluyorlar.</div><div class="separator" style="border-bottom: medium none; border-left: medium none; border-right: medium none; border-top: medium none; clear: both; text-align: center;"><a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a></div>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-6314195184838678442010-08-20T00:22:00.001+03:002010-08-20T00:23:29.948+03:00İNSANIN SEYİR DEFTERİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgavJAQCDj_wUrkNCDHb3rP4b4-mcVLtrwRgEH-qS1AivATe_j9PiFOJgPZ3MjjB0X6SNTrVhNy6zbgykR0OWJ6-ogBGE-dsJvR2qvNH5I6yaHVUkON9_FSA0peX0uFnBfpVNAQjLwrZIL8/s1600/kadin.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" ox="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgavJAQCDj_wUrkNCDHb3rP4b4-mcVLtrwRgEH-qS1AivATe_j9PiFOJgPZ3MjjB0X6SNTrVhNy6zbgykR0OWJ6-ogBGE-dsJvR2qvNH5I6yaHVUkON9_FSA0peX0uFnBfpVNAQjLwrZIL8/s320/kadin.jpg" width="218" /></a></div><br />
Şu bilim adamları hakikaten anlaşılır gibi değil. Tamam bazen araştırmalarının gerçekten ilginç sonuçları oluyor ki örneğin bugün bahsedeceğim araştırma öyle, ama yine de bu insanlar böyle garip işlerle nasıl uğraşıyorlar anlayamıyorum kimi zaman.<br />
Efendim, bilim adamlarının (Kim ki acaba bu böyle araştırmaları yapacak kadar geniş vakitli olan insan gürühu?? ) insanın seyir defterinde yaptıklarını araştırıp ulaştıkları sonuçlara göre, 76 yılı geride bırakmış bir insan yaklaşık olarak 80 litre gözyaşı döküyor, 12 yıl konuşuyor, 7 bin 300 yumurta yiyor, 5 yıl boyunca telefon ile konuşuyor, burun tüyleri yaklaşık iki metre uzuyor, cilt, kaşınma ve yaralanma nedeniyle19 kg. kaybediyor, 160 kg. çikolata yiyor, kalbi 3 milyar kez çarpıyor, yaklaşık 2 bin kişi ile şahsen tanışıyor, 3.5 yıl yemek yiyor, iki kez ciddi olarak aşık oluyor, toplam iki hafta boyunca öpüşüyor, 40 bin litre idrar yapıyor, altı aydan fazla tuvalette kalıyor, TV önünde 12 yıl oturuyor, el tırnağı 28 m. uzuyor, başında toplam 950 km saç uzuyor, toplam 22 bin km yürüyor, 415 milyon kez göz kırpıyor ve 21 yıl çalışıyor.<br />
Açıkçası ben bu kilometre taşlarına baktığımda, daha 30'larımda bunların bazılarını çoktan gerçekleştirmiş olabileceğimi düşünüyorum. Bir kaçını örnek vermek gerekirse, muhtemelen ben çoktan 5 yıl boyunca telefonda, 12 yıl boyunca da aktif olarak konuşmuş, 80 litre gözyaşını da dökmüşümdür. Affedersiniz ama çok konuşuyorsanız, hele hele de ota boka ağlıyorsanız, böyle oluyor.<br />
Neyse yine de bu son derece anlamlı!!! araştırmayı yaptıkları için söz konusu bilim adamlarına teşekkür ediyorum, ve sizi, bu yaşınıza kadar yukarıdakilerden hangi miktarlarda yaptığınızı hesaplamaya davet ediyorum:)<br />
HÜP NOT: Yediğim çikolatalar 160 kg. olmamıştır herhalde daha:)<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-59251432307082862142010-08-10T01:23:00.002+03:002010-08-10T01:35:58.376+03:00EŞYALARA BAĞLANDIM<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio_BBAEpoUDUyHEFAcnRq6IdCZ-xXgdLdaIprgPcMGoOjqnjmVbpgfus65DBg9Kc7AwSRss-vv4s6eDN4cPZdVqaczEJINcjHy80HGC4zH1KxaY_ukZZlxrvIZTatIqdb1M9m5tF5XBUDJ/s1600/cats.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" bx="true" height="137" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEio_BBAEpoUDUyHEFAcnRq6IdCZ-xXgdLdaIprgPcMGoOjqnjmVbpgfus65DBg9Kc7AwSRss-vv4s6eDN4cPZdVqaczEJINcjHy80HGC4zH1KxaY_ukZZlxrvIZTatIqdb1M9m5tF5XBUDJ/s200/cats.jpg" width="200" /></a></div>Siz de eşyalarıyla duygusal bağ kuranlardan mısınız? Hani neredeyse çöpüne bile gönül bağıyla bağlananlardan.. <br />
Ben öyleyim, hem de çok fena. Resmen prangayla bağlanıyorum kişisel eşyalarıma. Benimcilik had safhada bende. İşin tuhafı malım kıymetli olduğu için falan da değil. Nasıl bir anne çocuğunu her şeylerden sakınır, öyle bir duygu işte. Mesela bugüne kadar her cep telefonu satışımda uzun zaman düşündüm. Her seferinde “Benim bu telefonla ne anılarım var, ne günler geçirdik birlikte, can yoldaşım benim...” triplerine giriyorum. <br />
En sevdiğim CD’lerim de aynı şekilde. Ödünç vermiş olayım bir tanesini, geri alana kadar içim rahat etmiyor. Verdiğim kişiden sakındığımdan değil. Başka CD olsa tamam, ama en favorilerimden biriyse, imkanı yok içim rahat etmez. Ayıp olmadan nasıl geri istesem diye kara kara düşünürüm. E niye veriyorsun diyeceksiniz, öyle malımı da başkalarından sakınanlardan da değilim. Yani bir garibim işte.<br />
Neyse, geçenlerde uzun zamandır almak istediğim bir şey aldım kendime. Ama almamla birlikte iyice bir tuhaf oldum. Rüyalarıma giriyor, birilerinin alıp götürdüğünü görüyorum, ağlıyorum ağlıyorum. Resmen çocuğum gibi benimsedim. Ellerden dillerden sakınır haldeyim. Şimdi isim takacağım ona ama daha ona layık bir isim bulamadım. Gidip gidip bakıyorum. Tozlanmışsa elimle siliyorum. Of ne çok toz var ya diyorum. Hep ondan bahsediyorum. Çünklü o benim ya, bana ait ya, kendim aldım ya. Garip bir duygu bu. Hatta annem çok dalga geçmeye başladı: “Hafif tırlattın sen, işte insanın çocuğunun olması da böyle, sonra aman anne ne çok üzerime düşüyorsun diyorsunuz, al sana işte, bak neden üstüne düşülüyormuş” falan diyor.<br />
E haklı. Hakikaten bırakın gönül bağını, anne-çocuk gibi oldum resmen.<br />
Bu eşyalarla bağ kurma huyumla ne yapacağım bilemiyorum. Kalemimi bile kaybetsem üzüldüğüm için, belki bu alışkanlığımı biraz bıraksam iyi olacak. Tabi elimden ne kadar gelirse.<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-80369931296282567872010-07-22T23:44:00.001+03:002010-07-22T23:45:32.434+03:00TEK PROGRAM OH NE RAHAT<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKD1pwfxw39phPc_eJMRS7pplL_dZwrkwXak14LWN78xo0DZWYiKYrFGIe-N62cKLgkgf0tTMf_3H0sG3sRRmwiszRgEsQgVYuKM0jd7AVkuVd20MDOrg7N1ZkO7RJ8zkcn1KgtrIf5R1c/s1600/camasir-makinasi-74995807.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="133" hw="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiKD1pwfxw39phPc_eJMRS7pplL_dZwrkwXak14LWN78xo0DZWYiKYrFGIe-N62cKLgkgf0tTMf_3H0sG3sRRmwiszRgEsQgVYuKM0jd7AVkuVd20MDOrg7N1ZkO7RJ8zkcn1KgtrIf5R1c/s200/camasir-makinasi-74995807.jpg" width="200" /></a></div>Her gün reklamlarda izliyoruz. Çamaşır, bulaşık makinalarının, buzdolaplarının, fırınların falan her geçen gün biraz daha atraksiyonlusu çıkıyor.<br />
Şu düğmeye bas şöyle olsun, bu düğmeye bas böyle olsun. Özel yıkama, çok muhteşem soğutma, kusursuz pişirme.<br />
Ama gel gelelim, o aletlerin üzerindeki düğmeler arttıkça benim kafamdaki sigortalar da daha fazla atmaya başlıyor.<br />
Zaten kullanma kılavuzları başka bir hikaye. Bu kılavuzlarda cevaplarını bulabildiğim soru sayım sıfır. Merak ettiğim hiç bir şeyi bulamıyorum.<br />
Sanki ben icat ettim, ben tasarladım, ben ürettim… Ne bileyim.<br />
Zaten hangisinde çok düğme var, başınızın belada olma ihtimali o kadar yüksek.<br />
Çok düğmelilerde yemek de yakarsınız, su da harcarsınız bol bol, çamaşırları da boyarsınız… Her şey başınıza gelebilir.<br />
O yüzden olsun tek düğme. Hem modeli çetrefillendikçe fiyatı da artıyor, hem basit hem ucuz.<br />
Bir de bilmem kaç programlılar var. Bir tanesini çözdük çünkü diğerleri eksik kaldı.<br />
Ben bulaşık makinasının en kısa zamanda, çamaşır makinasının en düşük sıcaklıkta yıkayan programlarını severim. Mikrodalganın sadece ısı ve sıcaklık ayar düğmesi olanlar makbul benim için.<br />
Gerisi hikaye, tek düğme, tek program. Gerisi boşuna program israfı, anlamak için harcadığın akıl ve zaman, başka bir şey değil:)<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-51507278720877521542010-06-25T15:13:00.001+03:002010-06-25T15:14:09.981+03:00YOK MU BAŞKA YOL?<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPSSo7XAZuEhkY4OlAkJ_TaJs3ZLueg0Ytq7mi4g7AoDqY3xwyCdD9GWmUoulbZY5Q7XPmhjj9svONA50GZwNw-4JyrTz5J9VLCeB8cUMoj8CmGnFUzzWcDWSLxID_cawW2v4BqT23aTcT/s1600/asker.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="288" ru="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPSSo7XAZuEhkY4OlAkJ_TaJs3ZLueg0Ytq7mi4g7AoDqY3xwyCdD9GWmUoulbZY5Q7XPmhjj9svONA50GZwNw-4JyrTz5J9VLCeB8cUMoj8CmGnFUzzWcDWSLxID_cawW2v4BqT23aTcT/s320/asker.jpg" width="320" /></a></div><br />
<br />
Gerçekten yapılacak bir şey yok mu? Yani savaşmadan, öldürmeden, daha fazla şehit vermeden?<br />
Tek çözüm yolu silahlanmaktan, kanunları daha da iyi savaşabilmek için değiştirmekten mi geçiyor?<br />
Masaya oturularak, el sıkışılarak, silahsız tartışarak yapılması hiç mi mümkün değil?<br />
Ben kendimi bildim bileli aynı laflar.<br />
Terörle mücadelemiz kararlılıkla sürecektir.<br />
Bunun failleri en kısa zamanda yakalanıp cezalandırılacaktır.<br />
Bir daha böyle bir durumun yaşanmaması için gereki bütün önlemler alınacaktır.<br />
Teröristlerin kökü kazınacaktır.<br />
Acaktırların, ecektirlerin bir sonu yok.<br />
Ama daha birinin şokundan çıkamadan, bir diğerinin haberi geliyor.<br />
Ailelerin içi yanıyor.<br />
Bütün bunlara rağmen tek arpa yolu katedilemiyor.<br />
Vur vur bitiremedik. Neden anlaşılamıyor! Bu iş demek ki vurmakla bitmeyecek.<br />
Biz vurdukça onlar da vuracak, her seferinde daha fazla insanın canı yanacak.<br />
Sürekli gövde gösterisi yapacaklar, biz de onlara gözdağı vereceğiz.<br />
Küçükken kısa zamanda temizlenir bu bela zannederdim, herkes bu kadar iddilalı konuştuğuna göre. Çok safmışım.<br />
Şimdi biliyorum lafla peynir gemisinin yürümeyeceğini.<br />
Bu savaştan çok insanın nemalandığını.<br />
Bu çekişmenin bitmesini isteyenler kadar, istemeyenler de olduğunu.<br />
Bu sorun kafalarda çözülmedikçe, asıl sebepleri, asıl bu destekçilerine ulaşamadıkça benim çocuğum da 30’una geldiğinde hiçbir şey değişmemiş olacak.<br />
Asıl destekleyenlerin ben dağlarda savaştığını düşünmüyorum. Birileri oturduğu yerden emrediyor. <br />
İşi kökünden halletmedikçe, savaşmak dışında bir çözüm bulmadıkça, bu çözüm herneyse, bu acıların sonu gelmeyecek korkarım.<br />
Giden askerlere, polislere acımıyorsanız, annelerine, annelere acımıyorsanız eşlerine, eşlerine acımıyorsanız çocuklarına acıyın.<br />
Artık birileri dişe dokunur, elle tutulur bir adım atsın, bir çözüm üretsin.<br />
Çünkü belli ki şimdiye kadar ki yöntemler pek işe yaramamış, kınamalara, kararlılıkla sürdürülen mücadelelere herkesin karnı tok.<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-33856978307259651792010-06-04T19:09:00.001+03:002010-06-04T19:12:48.053+03:00KISKANÇLIK<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaxRTbGzw5V9h_Md79ZK-N62BeUrgW0E0c-oT3zbovh2phFEbhCV6ajJDYefTiEPRhK428r0xpkNWmZ6TQzsyYjQzL5WvVvfeAdiXO891lKEgDpNhYbxri5t_sSOt9jHMQnR6TYOIGwOcX/s1600/KADN_E~1.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" gu="true" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjaxRTbGzw5V9h_Md79ZK-N62BeUrgW0E0c-oT3zbovh2phFEbhCV6ajJDYefTiEPRhK428r0xpkNWmZ6TQzsyYjQzL5WvVvfeAdiXO891lKEgDpNhYbxri5t_sSOt9jHMQnR6TYOIGwOcX/s320/KADN_E~1.JPG" /></a></div>Kıskançlık bir çok yöne çekilebilecek bir mesele. Seven de kıskanır, kendisine güvenmeyen de kıskanır, karşısındakine güvenmeyen de kıskanır, başka insanlara güvenmeyen de kıskanır.<br />
Hatta bazen ufak tefek kıskançlık oyunları, gerçekten kıskanmayıp da kıskanıyor gibi yapmalar aslında matrak olabilir. Kös kös, mıç mıç, yapış yapış bir ilişki yerine, hafiften didişmek faydalı bile olabilir.<br />
Üstelik bir de seven kıskanır diye çıkmış ya bir kere, hiç kıskanılmayınca, “Acaba bende bir tuhaflık mı var?” bile denir, “Yaa sen niye beni hiç kıskanmıyorsuuuun??” olur.<br />
Eee biracık kıskançlık yapınca da “Sen benim hayatıma müdahele etmeye mi çalışıyorsun!!” olur bu sefer de. İnsan ne yapsa yaranamaz yani.<br />
Bence şaka yollu da olsa yapılan kıskançlıkların asıl nedeni, eğer kıskanan kişi ruh hastası değilse tabi, ya önceden alınan derslerdir ya da çevreye güvenilmemesidir.<br />
Etraf ava çıkmış bir güruh insanla dolu. Herkes eğlenceye birilerini bulmak amacıyla çıkıyor. <br />
O yüzden de çevreye fazla güvenmemek lazım. Çünkü yine ne arıza çıkıyorsa başkalarının yaptıklarından çıkıyor.<br />
Arayışta olan insan kadar tehlikelisi de yoktur zaten. Böylesi nereye bulaşacağını şaşırır ki, Allah şaşırtmasın.<br />
Ufak tefek de olsa, şakayla karışık da olsa kıskançlıkların sebebi budur.<br />
Aa unutulmamalıdır ki, neredeydin, ne yaptın, kimleydin, telefonun 15 dakika kapalıydı neler karıştırdın, bunu mu giydin çok açık gibi bayıcı, daraltıcı ve bunaltıcı davranış biçimlerine de girmemek, anaç tavuk gibi karşısındakine kuluçkaya alıp kıskanaçlık yapmamak gerekir. Böylesi bayar, bayıltır, iç şişirir, daraltır, yıpratır.<br />
Yani herşeyde olduğu gibi kıskançlığın da azı karardır insanın hoşuna bile gidebilir çünü sevildiğini hissettirir, çoğu zarardır insanın kendisini de karşısındakini de bitirir. Hatta bu biten söz konusu ilişki bile olabilir:)<br />
<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-11668946503348155352010-05-15T16:44:00.000+03:002010-05-15T16:44:57.148+03:00BEN BU ARALAR...<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgm0mudIZekPzGQrCRe4Hf_llgyxPMQ3hfeQItlrPQs_WyfxOEWYMkuO40R5V1r16267FEQhfUX7bvOROiW0Np_d4s_WpuFuW8QDHrgbg0sCn0IWZjGfO_DKNDX4KRauDE2Hnn6Nn7Hjo_-/s1600/kadin-2229.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgm0mudIZekPzGQrCRe4Hf_llgyxPMQ3hfeQItlrPQs_WyfxOEWYMkuO40R5V1r16267FEQhfUX7bvOROiW0Np_d4s_WpuFuW8QDHrgbg0sCn0IWZjGfO_DKNDX4KRauDE2Hnn6Nn7Hjo_-/s400/kadin-2229.jpg" width="265" wt="true" /></a></div>Bazen burada bazı şeyleri kendimce tanımlamaya çalışıyorum.<br />
Kendimce aşkın tanımını yapıyorum zaman zaman...<br />
Kendi olmayı bırakıp hep biz olmak. Kadının adam, adamın kadın olması biraz. Biraz güvence.. Alışkanlık, saygı, güven, sevgi, arkadaşlık. <br />
Bu tanımına kaldığım yerden devam edeceğim, benim için aşkın tanımı bu ara daha kapsamlı çünkü....<br />
Geçen zamana rağmen yine de beğenmeye devam edebilmek, hatta her gün biraz daha çok. Beğentinin, hoşlantının tavan yapması.<br />
Her türlü pespaye, yorgun, üzgün, hımbıl, mızmız, aksi, huysuz hallerin karşılıklı görülmesine rağmen bunları bile seviyor hale gelebilmek.<br />
Bazen aşırı alınganlık.. Karşında seni ne çok sevdiğini bildiğin kişinin konuştuğunu unutup alınmak. Kapris yapmak, tavır almak, ama tabii sonra dayanamamak.<br />
Deli gibi kıskanmak. Ona değil, başkalarına güvenmemekten. Karşı cinsin sevgilinize karşı arsız davranışları yüzünden delirmek. Hala hayatında biri olduğunu kabul edemeyenlere kafa atmak istemek. Şiddet yanlısı olmak. Bu insanların ar damarı nerede acaba diye merak etmek...<br />
Geyiğin en alasını çevirmek, deli gibi gülebilmek. Mutlu oldukça daha da komik hale gelebilmek.<br />
Birbiriyle dalga geçmek, en acımasızından...<br />
İş için katılınması gereken bir organizasyon için t-shirt boyarken hayal gücünü kullanabilmek için bile onu yanında istemek. Hayal gücünün birazını ondan almak için değil de, onun hayallerini de belki boyamak için. Sonunda saçmalamak ve üzerinde garip renkli ağaçlar, koyunlar, değişik renkte bulutlar olan bir tuhaf t-shirt giymek durumunda kalmak. <br />
Çok sevmek, sevildiğinden de emin olmak, her ne kadar emin değilmiş gibi yapsan da...<br />
:)<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-70175788170006174812010-05-07T17:14:00.000+03:002010-05-07T17:14:29.036+03:00ESKİ MİNİKLERİN BÜYÜK HEDEFLERİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy1MhoNbMezXfRhuXRRJa253ZZjb6FL_rD2-ASaOrV3aE8FGelat1gmErOiPuLpT9X8YergktUSLAtsQJwT3UKt0apvFaOlxj4bjtyHAJBmClD71F0bQ7Fl6742GSWgf6zK4jGCcFxnuLD/s1600/cocuk1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhy1MhoNbMezXfRhuXRRJa253ZZjb6FL_rD2-ASaOrV3aE8FGelat1gmErOiPuLpT9X8YergktUSLAtsQJwT3UKt0apvFaOlxj4bjtyHAJBmClD71F0bQ7Fl6742GSWgf6zK4jGCcFxnuLD/s320/cocuk1.jpg" tt="true" /></a></div><br />
Hep çok şanslı çocuklar olduğumuz söylenir bizim yaşlardakilere. Herşeyi daha kolay elde eden, her türlü teknolojiden ve son moda şeyden geri kalmadan ekmek elden su gölden yaşayan ballı jenerasyon.<br />
Türkiye’de her şey var artık. Yurtdışına giden tanıdıklara bir şeyler sipariş etmek zorunda değil hiç kimse. Beyaz eşyaysa beyaz eşya, mobilyaysa mobilya, kıyafetse kıyafet. Hiç bir şey eski moda değil, ama bu yok şu yok demiyoruz. Çünkü hepsi var.<br />
Eskiden böylemiymiş. Kimi zaman kahvenin bile lüks olduğu, tek kanallı ve renksiz televizyon zamanlarında yaşamış büyükler. <br />
Şimdinin bol bulamacına bakınca, böylesini hayal etmek zor.<br />
Büyüklerimiz evlenmiş, her şeyi tek tek kendileri yapmış. Aza kanaat edip, yıllarca çalışarak hayatlarını şimdiki konforlu haline getirmişler. Ama bir de o zaman herkes aynıymış. Yani zengin fakir uçurumu bu kadar derin değilmiş. Her olanak olmadığı için zengin de çok bir şey yapamazmış, fakir de. Herkesin hedefleri birmiş. O ankinden daha güzel ve rahat bir hayat.<br />
Şimdi bizim de hedeflerimiz var tabii. Fakat daha farklı hayat koşulları içerisinde olunca, insanın hedef kapsamları da değişiyor.<br />
Dedim ya şanslıyız biz ama, bir açıdan da şanssız. Çünkü zaten olanaklarla dolu rahat bir yaşamımız var. Evlenmeye karar verilince de durum biraz karmaşıklaşıyor.<br />
İçinde yaşadığımız koşulları minimum olarak kabul ediyoruz ister istemez. O yüzden de evin de, eşyaların da daha güzelini aramaya başlıyoruz. Öylesini seçiyoruz. Belki biraz kasıyoruz ödeyeceğiz diye ama yine de daha mutlu hissediyoruz kendimizi. Kirada oturacaksak oturabileceğimiz en güzel, en düzgün evi beğeniyoruz, alınabilecek en şık eşyaları almaya çalışıyoruz. <br />
Bunlar hedef olmuyor artık, zaten olması gereken bu diyoruz. <br />
Bu noktadan sonra hedefler başlıyor. Ev almalıyız, arabayı değiştirmeliyiz. Ama kimseden destek almadan, tamamen sahip olunan imkanlarla. Bunu da biz yaptık diyebilmeliyiz. Nasıl şimdi ailelerimizle gurur duyuyorsak, bizim çocuklarımızın da bizle gurur duymalarını sağlamalıyız<br />
İşimiz daha zor, olanak çokluğu içinde erişebilecek daha az yüksek hedef var eskiye nazaran. Ama olsun, hedefsiz de yaşanmaz ki. <br />
Gelecekte yapmak istediklerimizi birer nokta olarak kabul edip, bu noktalara kitlenip, elde etmek için çalışmak gerek bir aile olarak. Artık şımarık çocuk değil de, küçük bir ailenin iki bireyi olmanın tadı, biraz da böyle çıkar herhalde.<br />
:)<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-1876069040794564972010-04-30T14:02:00.001+03:002010-04-30T14:04:07.087+03:00DAĞINIKLIĞA BAHANE<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiISvmDZ97-ONCvCg4XIvhz08435ODNE3j9ypF5KXT7BAoh1yjSk_27S67QlW-ZyPASMTvPg3Y6_NZ5V5lo08_nGkgILOPjhlU_k5h1uWUYgf-lDoEkwyInSYiZDgyfCMznuwXHQSzi2RKb/s1600/YATAK_~1.JPG" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiISvmDZ97-ONCvCg4XIvhz08435ODNE3j9ypF5KXT7BAoh1yjSk_27S67QlW-ZyPASMTvPg3Y6_NZ5V5lo08_nGkgILOPjhlU_k5h1uWUYgf-lDoEkwyInSYiZDgyfCMznuwXHQSzi2RKb/s320/YATAK_~1.JPG" tt="true" width="273" /></a></div><br />
İşte en sonunda dağınık yatakların aslında ne kadar sağlıklı olduğu ortaya çıkmış. Gözle gözükmeyen toz böcekleri nem oluşmaması nedeniyle dağınık yataklarda yerleşmiyorlarmış. Bu böcekler astıma ve bazı allerjilere neden olduğu için pek faydalı yaratıklar olduğu söylenemez. Hadi bu zararlarını geçtik, insan zaten varlıklarını düşününce içi kalkıyor. Yani insanın yatağında uyuyası gelmez, o kadar fena yani. <br />
Ama işte gözünü sevdiğimin bilimadamları bu konuya da bir açıklık getirdiler de, sabahları aceleyle çıktığımda düzeltemediğim yatak için vicdan azabı çekmekten kurtulmuş oldum.<br />
Benim bir talebim daha olacak, evet imkansız biliyorum ama yine de yazacağım:<br />
Örneğin makyajı silmeden ve diş fırçalamadan bir kaç gece koltukta uyuyakalıp bu işler sabaha kalınca, o bir kaç günün sonunda suratımı sivilceler basmasın, dişim ağrımasın. Ne bileyim, suratta kalan makyajın yüz derisini beslediği bilimsel olarak kanıtlansın mesela. <br />
Yok yani halim olsa yatağıma yatarım zaten, koltukta sabahlamam.<br />
Dedim ya, imkansız, bunun için öncelikle benim kalkmaya halim olması gerekiyor.<br />
Neyse yatağın dağınık kalmasına da bir bahane bulduk, anne kızma ya toz böcekleri gelmesin diye öyle bırakıyorum, yoksa yine uyanamayıp geç kaldığımdan falan değil....<br />
:)<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.comtag:blogger.com,1999:blog-4503907787726882686.post-11670955985018238042010-04-27T14:10:00.000+03:002010-04-27T14:10:49.091+03:00RAY PROBLEMİ<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivoHtaIMheeCV_B1O1wT0I7xNrxeO_zJTpX1G7pDtfm3Lqlxqu7QG-K-rMGDlYkXA2KWX9z7a1fDGuI-tR6Lxvp8mn-X07jXs0sVOt6nQbBAraXjWSpLBwzBaogdFDz-gKJzl-a8q7PkIu/s1600/adriana-lima-b8.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivoHtaIMheeCV_B1O1wT0I7xNrxeO_zJTpX1G7pDtfm3Lqlxqu7QG-K-rMGDlYkXA2KWX9z7a1fDGuI-tR6Lxvp8mn-X07jXs0sVOt6nQbBAraXjWSpLBwzBaogdFDz-gKJzl-a8q7PkIu/s320/adriana-lima-b8.jpg" tt="true" width="320" /></a></div>Ünlü olmak ister miydim emin değilim. Belki biraz, ama milyonların hatta milyarların tanıdığı bir yüz olmak bir an düşününce belki çok cazip ama insanın ömründen eksiltiyor biraz da gibi geliyor bana. <br />
Hele de bunu kaldırabilecek çelik gibi bir bünyeye sahip değilseniz. Milyon, milyar dolarlar içerisinde yüzerken, etrafta bir sürü insan emirlere amadeyken karakteri ve bünyeyi rayında tutabilmek her yiğidin harcı olmasa gerek.<br />
Muhtemelen bütün aşırı ünlüler bir şekilde raydan çıkmıştır. Kimi daha az hasarla, kimi de bir sürü takla atıp ağır hasar görerek.<br />
Her gün gazetelere ve internet sitelerine manşet olmak, hakkında yalan yanlış bir sürü haber yazılması, fotomontaj resimler, hiç gitmediğin ülkelerdeki insanların seninle ilgili yazılanları okuyup, işin bırakın iç yüzünü hiç bir yüzünü bilmeden ileri geri konuşması.<br />
Hiç kimsenin ne dediği umrumda değil dense de, kuyruklu yalan. Özellikle müzik ve sinemanın özü kendini ve yaptıklarını birilerine beğendirmek. O kadar gardrop masrafı, yeni kostümler, rol için girilen bin bir kılık, alınan ses ve dans dersleri, hep ekrana, sahnelere, beyaz perdeye daha gerçekçi, daha görsel, daha inandırıcı, daha izlenebilir ve dinlenebilir bir şeyler çıkartabilmek.<br />
Gözönünde olunca da eee bu şimdi kimle beraber, ne yer ne içer merakı sarar ahaliyi. Sonra her giydiğin, her yaptığın herkese dert olur.<br />
Sanki bu halk ahalisi hep en güzeli yermiş, en güzeli giyermiş, en doğru kişiyle beraber olurmuş gibi... Bir de halka mal olma görevi vardır, çok lazım bir şeymiş gibi. Halk kendini bulmaktan aciz mi de, doğruyu ancak sahnelerdeki ünlülerden öğrenebiliyor.<br />
Misal Britney Spears... Daha 30larına gelmeden sayısız psikolojik tedavi, uyuşturucu bağımlılığı, garip garip evlilikler, intihar girişimleri. Milyar dolarlara yakın parası vardır kesin. Yani bütün hayatı boyunca hiç çalışmasa da kendisi ve yakınları bol bulamaç geçinebilir. Ama denge, akıl kalmamış, raydan çoktan çıkılmış. Tekrar raya girer mi, girse de doğru yolda gitmeyi başarabilir mi orası bir muamma.<br />
Bir de asalak tayfası var. Yok menajeri, yok kostümcüsü, yok makyajcısı kisvesi altında kendine sömürmeyi görev edinmiş, ünlü kişinin başını belaya sokmaya çalışanlar. Ünlü kısmısı, çevresinde güvenebileceği kimseyi bulamazken, aslında asrın hatasını yaparak bu asalak tayfasını en güvenilecek ilan edebilir. Yine Britney örneği... Uyuşturucuya alıştıran bizzat kendi menajeriymiş. Gazetelerin yalancısıyım.<br />
Misal Seda Sayan, Petek Dinçöz. Aklı fikri yok mu bu milletin genç kızlarının da , onlar evli olmadan birlikte yaşıyorlar diye RTÜK başkanı tarafından uyarı alıyorlar? Bekar genç kızlara iyi örnek olalım diye evlendilerse, keşke hiç evlenmeselerdi. Bekar genç kızlar televizyondaki ünlüleri örnek alacak kadar sivri zekalıysa, sanatçı da kendini örnek olmaya zorlamak zorunda mı?<br />
Ünlü olmanın çok güzel yanları vardır eminim ama bol para, sınırsız seçenek, lüks içerisinde yüzmek gibi gözardı edilemez avantajların yanında, uçan kuşa hesap vermek, hayatında görmediğin insanlara örnek oluyorsun diye davranışlarını değiştirmek, alakalı alakasız her durumda medyaya malzeme olmak(hoş aslında ünlüler medyayla besleniyor, onu seviyor ama sonra kendini zehirleyen yine medyanın ta kendisi oluyor), kendini her zaman herkese beğendirme zorunluluğu da kolay hazmedilebilir şeyler değil. Allah kolaylık versin...<br />
:)<a href="http://www.mylivesignature.com/" style="clear: left; cssfloat: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;" target="_blank"><img src="http://signatures.mylivesignature.com/54487/146/6F2DBAD38C3E182B5936BD84968A31CB.png" style="background: none transparent scroll repeat 0% 0%; border-bottom: 0px; border-left: 0px; border-right: 0px; border-top: 0px;" /></a>HÜPCADISIhttp://www.blogger.com/profile/02303052449485201237noreply@blogger.com