Tuesday, December 8, 2015
TARÇIN GİBİ
Geçen akşam canımız boza çekti. Üşenmedik dışarı çıktık.Yakın bir bozacıda iki tek atalım dedik. Ünlü de bir bozacı. Aslında bozacı mı kaldı, bir köşesinde boza standı olan ufak bir pastane. Büyük bir iştahla ve hevesle bardağımdan kocaman bir yudum aldım. Almamla bu ne yaaa demem bir oldu. Nasıl ekşi anlatamam. Bozuk mu bu diye sorduk açık açık.Yok bozuk değilmiş, ekşiyle tatlı bozayı karıştırmışlarmış!! Hiç böylesini de duymamıştım. Ekşi boza diye bir kavramdan haberdar değildim şahsen. Yok yani ben yanlış biliyorsam söyleyin. Evet o gün canımız istedi de öylesine çıktık ama benim için aslında boza sokaktan alınan boza demek. Sonunu yaya yaya bozaeeee diye çığırtan bozacı olması lazım bir kere. Sonra evin içerisinde alsak mı acaba diye birbirine bakan suratlar. Tabii ki alalım dedikten sonra hemen balkona koşmaca, bozacııı diye karşı çığırtma ile cevap verme.Ya bizi duymazsa da bizim mahalleyi geçerse korkusunu da midende hissetmek. Herkesin canı çekti bir kere, almadan olmaz. Neyse ki bozacı her seferinde duyar. Uçarak gelir eve. Elinizde ya bir sürahi, ya da ufak bir tencere ile beklersiniz kapı önünde. Ne kadar boza istiyorsanız güğümünden uzun ince litrelik maşrapasına döker, sizin elinizdeki kaba boşaltır. Bozacı asla sormadan koymaz tarçınını. Tabii ki istiyoruz deyince de, normalden büyük tuzluğunu çıkartır, üzerine bol bol serper. Hip hop bardaklara doldurmak için mutfağa süzülürsünüz. Sonra bardakların suyla çalkalanmasına yardım edilir. Önceden böyle çalkalamak lazım ki, boza bardağa yapışmasın, sonradan kolay temizlensin. Oh en sonunda mutlu sona geldik. Maaile oturulur. Anne-baba-kardeş, ve tabii ki anneanne ile dede. Son damlasına kadar afiyetle içilir. Asla ziyan olmaz. Dışarıda hava soğuk, siz boza ile içinizi ısıtırken, o anın kıymeti bozanın ne kadar lezzetli olduğudur sadece. Şimdi bakınca aslında bozadan öte ne kadar lezzetli yaşlarım olduğunu, ne kadar şanslı olduğumu ve asla tam olarak o zamanların kıymetini bilemediğimi düşünüyorum. Aslında kıymetini bildim de, doyamadım kimbilir. Bu hafta içtiğim ekşi bozayı yazmayacaktım aslında... Ama ne yazsam ne yazsam diye düşünürken, bizim sokaktan gelen bozaaee sesiyle fırladım. Kaç senedir duymadım bilmiyorum. Zamanda yolculuk olmaz diyenlere inanmayın, çünkü ben az önce bayağı bir geri gittim, bir bardak boza içtim, geri geldim bir iç çektim...
Etiketler:
aile kıymeti,
bozacının sesi,
eski anılar
PUZZLE AKTİVİTELERİMİZ
Bir an önce akşam olsun istiyorum. Çünküüü bizi evde bekleyen bir şey var. Sevgili puzzle'ımız:) Kış aylarında en sevdiğimiz aktivitemizdir. Valla bırakıp dışarı çıkası gelmiyor insanın. Bir de benim bazı arızalı taraflarım vardır söylemesi ayıp. Taktım mı çok fena takıyorum. Yani mesela bir parçayı bulamadım mı, sabahlayacağımı bilsem yine onun peşinden koşarım. Dün akşam kocamgil hadi yatalım dedi, ben puzzle'ın tüm haşmetiyle serildiği masaya uğramadan geçemedim. Ne yapıyorsun diyo, bendeki cevap: Hiiç puzzle' a iyi geceler demek istedim. Gerçekten de iyi gecelerimi diledim, bir tane daha parçayı yerine yerleştireyim istedim ama takıntılı hanım hadi uyumaya bakışlarının altında fazla kafa yoracak fırsatı yakalayamadım. Hiç denediniz mi bilmiyorum, bir kere acayip dinlendiriyor. Bedenen değil kesinlikle ama zihnen rahatlatıyor. Bedenen değil diyorum çünkü sırt, bel falan iptal oluyor. Çok yorucu ama değer:) Diyorum ya insanda sinir stres bırakmıyor. Mesela biz geçen akşam NTV izliyorduk. Kayıt dışı ekonomi, kaçırılan vergiler falan filan anlatıyorlar.
Ben tabi yine söylenmeye başladım. En tahammül edemediğim şeylerden biridir. Her şeye vergi verdiğimiz yetmiyor, zaten maaşımız kuş olup uçuyor, bir de fabrikatörlerin aylık gelirinin bilmem kaç lira falan olduğunu duyunca ( sanki bilmiyorduk!!!), daha doğrusu hatırlayınca:) insan delirmeden edemiyor. Hemen televizyonu kapattık ve kendimizi puzzle' a vurduk. Boşveeerrr dinlemeyelim, keyfimize bakalım, stresimizi atalım. Güzel aklımızı çözümsüz ( en azından bu topraklarda) problemlere değil, güzel bir İtalyan sokağının (bknz.resim) parçalarını birleştirmeye yoralım dedik. Çok da iyi yaptık... Ne de iyi geldi. Ohh:)
Ben tabi yine söylenmeye başladım. En tahammül edemediğim şeylerden biridir. Her şeye vergi verdiğimiz yetmiyor, zaten maaşımız kuş olup uçuyor, bir de fabrikatörlerin aylık gelirinin bilmem kaç lira falan olduğunu duyunca ( sanki bilmiyorduk!!!), daha doğrusu hatırlayınca:) insan delirmeden edemiyor. Hemen televizyonu kapattık ve kendimizi puzzle' a vurduk. Boşveeerrr dinlemeyelim, keyfimize bakalım, stresimizi atalım. Güzel aklımızı çözümsüz ( en azından bu topraklarda) problemlere değil, güzel bir İtalyan sokağının (bknz.resim) parçalarını birleştirmeye yoralım dedik. Çok da iyi yaptık... Ne de iyi geldi. Ohh:)
Subscribe to:
Posts (Atom)