Friday, August 20, 2010

İNSANIN SEYİR DEFTERİ


Şu bilim adamları hakikaten anlaşılır gibi değil. Tamam bazen araştırmalarının gerçekten ilginç sonuçları oluyor ki örneğin bugün bahsedeceğim araştırma öyle, ama yine de bu insanlar böyle garip işlerle nasıl uğraşıyorlar anlayamıyorum kimi zaman.
Efendim, bilim adamlarının (Kim ki acaba bu böyle araştırmaları yapacak kadar geniş vakitli olan insan gürühu?? ) insanın seyir defterinde yaptıklarını araştırıp ulaştıkları sonuçlara göre, 76 yılı geride bırakmış bir insan yaklaşık olarak 80 litre gözyaşı döküyor, 12 yıl konuşuyor, 7 bin 300 yumurta yiyor, 5 yıl boyunca telefon ile konuşuyor, burun tüyleri yaklaşık iki metre uzuyor, cilt, kaşınma ve yaralanma nedeniyle19 kg. kaybediyor, 160 kg. çikolata yiyor, kalbi 3 milyar kez çarpıyor, yaklaşık 2 bin kişi ile şahsen tanışıyor, 3.5 yıl yemek yiyor, iki kez ciddi olarak aşık oluyor, toplam iki hafta boyunca öpüşüyor, 40 bin litre idrar yapıyor, altı aydan fazla tuvalette kalıyor, TV önünde 12 yıl oturuyor, el tırnağı 28 m. uzuyor, başında toplam 950 km saç uzuyor, toplam 22 bin km yürüyor, 415 milyon kez göz kırpıyor ve 21 yıl çalışıyor.
Açıkçası ben bu kilometre taşlarına baktığımda, daha 30'larımda bunların bazılarını çoktan gerçekleştirmiş olabileceğimi düşünüyorum. Bir kaçını örnek vermek gerekirse, muhtemelen ben çoktan 5 yıl boyunca telefonda, 12 yıl boyunca da aktif olarak konuşmuş, 80 litre gözyaşını da dökmüşümdür. Affedersiniz ama çok konuşuyorsanız, hele hele de ota boka ağlıyorsanız, böyle oluyor.
Neyse yine de bu son derece anlamlı!!! araştırmayı yaptıkları için söz konusu bilim adamlarına teşekkür ediyorum, ve sizi, bu yaşınıza kadar yukarıdakilerden hangi miktarlarda yaptığınızı hesaplamaya davet ediyorum:)
HÜP NOT: Yediğim çikolatalar 160 kg. olmamıştır herhalde daha:)

Tuesday, August 10, 2010

EŞYALARA BAĞLANDIM

Siz de eşyalarıyla duygusal bağ kuranlardan mısınız? Hani neredeyse çöpüne bile gönül bağıyla bağlananlardan..
Ben öyleyim, hem de çok fena. Resmen prangayla bağlanıyorum kişisel eşyalarıma. Benimcilik had safhada bende. İşin tuhafı malım kıymetli olduğu için falan da değil. Nasıl bir anne çocuğunu her şeylerden sakınır, öyle bir duygu işte. Mesela bugüne kadar her cep telefonu satışımda uzun zaman düşündüm. Her seferinde “Benim bu telefonla ne anılarım var, ne günler geçirdik birlikte, can yoldaşım benim...” triplerine giriyorum.
En sevdiğim CD’lerim de aynı şekilde. Ödünç vermiş olayım bir tanesini, geri alana kadar içim rahat etmiyor. Verdiğim kişiden sakındığımdan değil. Başka CD olsa tamam, ama en favorilerimden biriyse, imkanı yok içim rahat etmez. Ayıp olmadan nasıl geri istesem diye kara kara düşünürüm. E niye veriyorsun diyeceksiniz, öyle malımı da başkalarından sakınanlardan da değilim. Yani bir garibim işte.
Neyse, geçenlerde uzun zamandır almak istediğim bir şey aldım kendime. Ama almamla birlikte iyice bir tuhaf oldum. Rüyalarıma giriyor, birilerinin alıp götürdüğünü görüyorum, ağlıyorum ağlıyorum. Resmen çocuğum gibi benimsedim. Ellerden dillerden sakınır haldeyim. Şimdi isim takacağım ona ama daha ona layık bir isim bulamadım. Gidip gidip bakıyorum. Tozlanmışsa elimle siliyorum. Of ne çok toz var ya diyorum. Hep ondan bahsediyorum. Çünklü o benim ya, bana ait ya, kendim aldım ya. Garip bir duygu bu. Hatta annem çok dalga geçmeye başladı: “Hafif tırlattın sen, işte insanın çocuğunun olması da böyle, sonra aman anne ne çok üzerime düşüyorsun diyorsunuz, al sana işte, bak neden üstüne düşülüyormuş” falan diyor.
E haklı. Hakikaten bırakın gönül bağını, anne-çocuk gibi oldum resmen.
Bu eşyalarla bağ kurma huyumla ne yapacağım bilemiyorum. Kalemimi bile kaybetsem üzüldüğüm için, belki bu alışkanlığımı biraz bıraksam iyi olacak. Tabi elimden ne kadar gelirse.
Related Posts with Thumbnails