Saturday, September 25, 2010

TOPLU İĞNE KADAR MANTIĞI YOK!...

Resme bakıyorum, aslında güleceğim geliyor.
Bir sürü beyaz toplu iğne kafası var sanki.
Beyaz beyaz arap kıyafetleri içerisinde yüzlerce erkek.
Ne yaptıkları ilk bakışta belli olmuyor.
Haberin detayına baktığınızda anlıyorsunuz.
Meğersem düğün varmış. Kendi düğünleri. Tabi resimde hiç kadın görmediğiniz için bu resmin bir düğün karesi olduğunu anlamamanız normal.
Riyad’ta yapılan toplu bir düğün bu. Tam 818 erkek Riyad Valisi sponsorluğunda evlendirilmiş. Erkekler bizzat hazır bulunmuşlar düğün törenlerinde, kadınlar da gıyabında evlenmişler. Kendi düğünlerinde yoklar.
Ama erkekler düğün boyunca yiyip içip eğlenmiş. Damat damata takılmışlar. Bekarlığa veda partisi tadında düğün. Ne hoş.
Kadınlar haremlikte kendi aralarında eğlendiler mi bilmiyorum. Bu detay verilmemiş. Ama nikah esnasında kendi ağızlarından kabul ediyorum bile diyememişler, eğlenseler ne olacak.
Garip geliyor ne bileyim. Bana camide haremlik selamlık olması da garip geliyor. Kadınların ön safta cenaze namazı kılamaması da.
Hep arkada, hem ikinciden bile geri bir planda bırakılmaları, bana Müslümanlık’ın şartı gibi gelmiyor. Fani bazı kulların, muhtemelen çok iyi bildiğini sanan din bilginlerinin din adı altındaki kendi fikirleri. Tamamen geleneksel, göreneksel, böyle gelmiş böyle gider mantığı.
Hepsini bir kenara bıraktım.
Neden kadınlar kendi düğünlerinde eşleriyle ve tüm sevdikleriyle eğlenemiyorlar. Dışarıda gezmeleri sakıncalı, flört haram ama evleniyor artık ya, nikahı da mı düğünü de mi yasak! Hadi şahitlikleri kabul görmüyor, kendi adlarına bir şeyi kabul etmek de mi haram. Allah’ın huzurunda nikahlanıyorlar daha ne olsun. Düğün gelinin olayıdır bir kere, güzelce kıyafetini giysin, nikahının düğününün tadını çıkarsın, kurallar elverdiğince. Ama belli ki Arabistan’da gün yine erkeklerin günü.
Yoksa erkekler kendilerine mi güvenemiyorlar, nikahı kıyılırken başkasının yeni eşine gözü kayar diye. Tehlike toptan bertaraf ediliyor. Şahane!
Suudi hükümeti çiftlere iki günlük balayı da hediye etmiş. Allah bilir o tatile de sadece erkekler gidiyorlardır, nasılsa kadınlar evde oturup gıyabında balayı yaparlar.
Hatta evlilik hayatları da gıyabında olsun. Gıyabında yemek, gıyabında temizlik, gıyabında kadınlık görevleri!!!, gıyabında çocuk.
Madem nikahlar gıyabında kıyılabiliyor, bu işler de gıyabında pekala yapılabilir, Arap erkekleri bir denesin bakalım, bir zahmet....!

Saturday, September 18, 2010

BİR YUDUM ŞARAP VE BEN


Sarmaşıkları oldum olası sevmişimdir. Bu yüzden evimin bahçesini sarmaşıklarla donattım...
Fırsatını bulursam bahçemize iner, orada tek başına oturur, gökyüzüne bakarım. Yıldızların ışıklarının bilmem kaç yıl önceki ışıkları olduğunu düşününce içim bir tuhaf olur.
Mesela bu yıldızlardan birinin ışığının 25 yıl önceden geldiğini hayal edip, 25 yıl önceki halimi hatırlamaya çalışırım.
Geçen gece yine bahçeye indim. Çiçekleri suladım. Çimenleri, ortancaları, hanımelini, yasemini...
Aslında en çok da yasemini...Oturduğum zaman mis gibi kokusunu içime doya doya çekeyim diye.
Yanıma bir kadeh de kırmızı şarap alıp bahçedeki tahta kanepeye şöyle bir uzandım. İlk defa şarap içtiğim bu gece, 20’li yaşlarımı gözümüm önüne getirmeye çalıştım.
Evlendiğimizde 20 yaşındaydım. Nerdeyse çocuk yaşta anne olmuşum, şimdi öyle düşünüyorum. 21 yaşında bebeğimi ilk elime aldığım o anın, hayatımın en tılsımlı anı olduğunu düşünmeden edemedim. Düşünsenize, dokuz ay karnınızda hissedip, bilinmezlikle geçen zamanlardan ve acıdan sonra kucağınıza verilen bebeğiniz. Kızım, benim kızım...
İnsan doğurduğuna bile inanamıyor. Öyle ilahi bir duygu fırtınası ki... O kadar yıldan sonra bile hala etkisini kaybetmemiş, gözlerim doluyor.
Kızım yetişkin genç bir kız ve bu yazıyı kaleme aldığım gece, kendi evinde yaşamaya başladı.
Onu büyütürken yılların bu kadar çabuk geçeceğini, kendi kanatlarıyla uçmasının bana bu kadar zor geleceğini hiç düşünmemiştim.
Şimdi de oğlumu düşünüyorum.
Bana tılsımlı dakikaları ikinci kez yaşattığı için ona hayranlıkla bakıyorum, seviyorum, öpüyorum, kokluyorum.
Onun da bizden kopup, kendi kanatlarıyla uçmak isteyeceği günlerin yakın olduğunu düşündükçe duygularım doruk noktasına ulaşıyor, boğazıma bir şey düğümleniyor, ağlamak istiyorum.
Sevinmem mi yoksa üzülmem mi gerektiğini bilemiyorum, ağlıyorum...

KONUK YAZAR: Malla

Friday, September 3, 2010

BEYİN VE ÇENE

Ve işte evrensel bir gerçek daha su yüzüne çıkmış oldu. 2.4 milyon yıl once bir genin mutasyona uğraması sonucu çene küçülmüş ve beyne yer açılmış.
Yani çenenin küçülerek beyne yer açılmasını sağlayan bu gen kazara mutasyona uğramasaymış, muhtemelen hepimiz maymunduk.
Çünkü maymunların çenesi insandan 10 kat daha güçlü imiş, çünkü onların geni mutasyona uğramamış. Güçlü çene, kafatasının belirli bir şekilde olmasını gerektirdiğinden; takdir edersiniz ki bu durumda da beyin için fazla yer kalmıyor.
Fakat bana kalırsa herkesin tam mutasyona uğramış olduğundan da çok emin değilim ben açıkçası. Hani bir laf vardır “Az laf çok iş” diye, ben bu lafın çene kasları daha güçlü olan maymun eğilimli insanlar için söylenmiş olabileceğini düşünüyorum.
Ortalıkta çok ama boş konuşan o kadar çok az mutasyona uğramış insan var ki, ben de bir türlü anlayamıyordum nasıl olur da bu insanlar bu kadar çok konuşur ama bu kadar boş konuşur diye. Bundanmış demekki. E tabi çok konuşurken çene kasları iyice çalışıyor, gelişiyor, böylece bir laf kalabalığıdır gidiyor. Sonra bu insanların bir kısmı politikaya atılıyor, konuşuyor da konuşuyor, sonra seçim zamanı geliyor, ortalıkta ne vaatler dönüyor.
Ama beynine yer açılmış olan zayıf çene kaslı insanlar böyle mi. Eğrinin doğrunun farkındalar, yanlışla doğruyu, dürüstlükle yalanı ne de güzel ayırıyorlar. Beyinlerini kullandıkça beyinleri daha da gelişiyor tabi. Hem kendilerine hem de çevrelerindekine ne kadar da faydalı oluyorlar.
Related Posts with Thumbnails