Friday, April 30, 2010

DAĞINIKLIĞA BAHANE


İşte en sonunda dağınık yatakların aslında ne kadar sağlıklı olduğu ortaya çıkmış. Gözle gözükmeyen toz böcekleri nem oluşmaması nedeniyle dağınık yataklarda yerleşmiyorlarmış. Bu böcekler astıma ve bazı allerjilere neden olduğu için pek faydalı yaratıklar olduğu söylenemez. Hadi bu zararlarını geçtik, insan zaten varlıklarını düşününce içi kalkıyor. Yani insanın yatağında uyuyası gelmez, o kadar fena yani.
Ama işte gözünü sevdiğimin bilimadamları bu konuya da bir açıklık getirdiler de, sabahları aceleyle çıktığımda düzeltemediğim yatak için vicdan azabı çekmekten kurtulmuş oldum.
Benim bir talebim daha olacak, evet imkansız biliyorum ama yine de yazacağım:
Örneğin makyajı silmeden ve diş fırçalamadan bir kaç gece koltukta uyuyakalıp bu işler sabaha kalınca, o bir kaç günün sonunda suratımı sivilceler basmasın, dişim ağrımasın. Ne bileyim, suratta kalan makyajın yüz derisini beslediği bilimsel olarak kanıtlansın mesela.
Yok yani halim olsa yatağıma yatarım zaten, koltukta sabahlamam.
Dedim ya, imkansız, bunun için öncelikle benim kalkmaya halim olması gerekiyor.
Neyse yatağın dağınık kalmasına da bir bahane bulduk, anne kızma ya toz böcekleri gelmesin diye öyle bırakıyorum, yoksa yine uyanamayıp geç kaldığımdan falan değil....
:)

Tuesday, April 27, 2010

RAY PROBLEMİ

Ünlü olmak ister miydim emin değilim. Belki biraz, ama milyonların hatta milyarların tanıdığı bir yüz olmak bir an düşününce belki çok cazip ama insanın ömründen eksiltiyor biraz da gibi geliyor bana.
Hele de bunu kaldırabilecek çelik gibi bir bünyeye sahip değilseniz. Milyon, milyar dolarlar içerisinde yüzerken, etrafta bir sürü insan emirlere amadeyken karakteri ve bünyeyi rayında tutabilmek her yiğidin harcı olmasa gerek.
Muhtemelen bütün aşırı ünlüler bir şekilde raydan çıkmıştır. Kimi daha az hasarla, kimi de bir sürü takla atıp ağır hasar görerek.
Her gün gazetelere ve internet sitelerine manşet olmak, hakkında yalan yanlış bir sürü haber yazılması, fotomontaj resimler, hiç gitmediğin ülkelerdeki insanların seninle ilgili yazılanları okuyup, işin bırakın iç yüzünü hiç bir yüzünü bilmeden ileri geri konuşması.
Hiç kimsenin ne dediği umrumda değil dense de, kuyruklu yalan. Özellikle müzik ve sinemanın özü kendini ve yaptıklarını birilerine beğendirmek. O kadar gardrop masrafı, yeni kostümler, rol için girilen bin bir kılık, alınan ses ve dans dersleri, hep ekrana, sahnelere, beyaz perdeye daha gerçekçi, daha görsel, daha inandırıcı, daha izlenebilir ve dinlenebilir bir şeyler çıkartabilmek.
Gözönünde olunca da eee bu şimdi kimle beraber, ne yer ne içer merakı sarar ahaliyi. Sonra her giydiğin, her yaptığın herkese dert olur.
Sanki bu halk ahalisi hep en güzeli yermiş, en güzeli giyermiş, en doğru kişiyle beraber olurmuş gibi... Bir de halka mal olma görevi vardır, çok lazım bir şeymiş gibi. Halk kendini bulmaktan aciz mi de, doğruyu ancak sahnelerdeki ünlülerden öğrenebiliyor.
Misal Britney Spears... Daha 30larına gelmeden sayısız psikolojik tedavi, uyuşturucu bağımlılığı, garip garip evlilikler, intihar girişimleri. Milyar dolarlara yakın parası vardır kesin. Yani bütün hayatı boyunca hiç çalışmasa da kendisi ve yakınları bol bulamaç geçinebilir. Ama denge, akıl kalmamış, raydan çoktan çıkılmış. Tekrar raya girer mi, girse de doğru yolda gitmeyi başarabilir mi orası bir muamma.
Bir de asalak tayfası var. Yok menajeri, yok kostümcüsü, yok makyajcısı kisvesi altında kendine sömürmeyi görev edinmiş, ünlü kişinin başını belaya sokmaya çalışanlar. Ünlü kısmısı, çevresinde güvenebileceği kimseyi bulamazken, aslında asrın hatasını yaparak bu asalak tayfasını en güvenilecek ilan edebilir. Yine Britney örneği... Uyuşturucuya alıştıran bizzat kendi menajeriymiş. Gazetelerin yalancısıyım.
Misal Seda Sayan, Petek Dinçöz. Aklı fikri yok mu bu milletin genç kızlarının da , onlar evli olmadan birlikte yaşıyorlar diye RTÜK başkanı tarafından uyarı alıyorlar? Bekar genç kızlara iyi örnek olalım diye evlendilerse, keşke hiç evlenmeselerdi. Bekar genç kızlar televizyondaki ünlüleri örnek alacak kadar sivri zekalıysa, sanatçı da kendini örnek olmaya zorlamak zorunda mı?
Ünlü olmanın çok güzel yanları vardır eminim ama bol para, sınırsız seçenek, lüks içerisinde yüzmek gibi gözardı edilemez avantajların yanında, uçan kuşa hesap vermek, hayatında görmediğin insanlara örnek oluyorsun diye davranışlarını değiştirmek, alakalı alakasız her durumda medyaya malzeme olmak(hoş aslında ünlüler medyayla besleniyor, onu seviyor ama sonra kendini zehirleyen yine medyanın ta kendisi oluyor), kendini her zaman herkese beğendirme zorunluluğu da kolay hazmedilebilir şeyler değil. Allah kolaylık versin...
:)

Saturday, April 17, 2010

DERS ZİLİ ÇALDI

ABD, Avustralya, Kanada ve İngiltere’deki eğitim öğretim yılı çoktan başlamış. Hatta bence hiç bitmemiş bile olabilir. Ne de olsa dört mevsim her türlü devam edebilecek olan bir eğitim bu.
Yalnız saatlari biraz tuhaf. Yani okula hafta içi yerine Cuma öğleden sonra itibariyle tüm haftasonu gitmek zorundasınız. Neyse ki sınıfta olmuyor dersler. Saha çalışması yapılıyor.
Hem de dağlarda bayırlarda değil, lokanta ve barlarda oluyor bu saha çalışmaları.
Vur patlasın çal oynasına dalmamak lazım tabi. Ne de olsa okula bir şeyler öğrenmek için gidiliyor, eğlenmek için değil.
Bir de müfredettan bahsedelim:

• Kadınlara kur yapmanın sırları

• Bilimsel yöntemlerle konuşma sanatı

• Duyusal algılama tekniklerinin incelikleri

• Dokunarak flört yöntemleri

• Vücut dili kullanma

• Belirgin duygusal bir atmosfer yaratma

• Hikaye anlatma

Yukarıda söylediğim ülkelerde düzenlenen Kazanova kurslarından bahsediyorum, ya da daha kibar tabiriyle “Kadınlara nasıl kur yapılacağını öğreten cazibe seminerleri”.
Neyse ki sınıflar da kalabalık olmuyor; 7-8 kişiden oluşuyormuş.
Bahçede sıraya girmek de yok. Bir otel lobisi ya da lokantada falan buluşulup, müfredattaki konuların teorik olarak üzerinden geçildikten sonra, akşamları da bir barda toplanarak kazanova adayı öğrencilerin gündüz öğrendiklerini pratiğe dökmeleri sağlanıyormuş.
Kursun sonunda da karne olarak ne alıyorlar bilmiyorum. Herhalde eğitim-öğretim döneminde bir kadınla yakın temasa girmek falan takdir belgesinden sayılıyordur, yıldızlı pek iyi.
Hoş iki teorik olarak iki göz süzme, bir iki kaş kaldırma öğrenilip, barda bir takım hanımlar üzerinde pratik yapılınca kazanova mı olunur!! Sonradan görme çapkından daha ileri bir şey çıkmaz. Ne de olsa kazanova olunmaz doğulur:)

Friday, April 9, 2010

AKIL BAŞTA DEĞİL SAÇTA MI?


Kimi dar kafalı insan grupları kadınları saçı uzun aklı kısa olarak tabir ederler. Ne boş düşünceler...
Hala böyle düşünebilenler var gerçekten de.
Bu saç olayıyla daha çok kadınları aşağı gören insanımsı toplulukların kafayı bozduğunu düşünürdüm.
Yani diyeceğim Kuzey Kore hükümeti beni çok şaşırttı. Yok kadınlarını aşağı görmek değil onların olayı, daha farklı bir durum var.
Evet yine olay saç uzunluğu ama bu kez erkeklerin saçları.
Kuzey Kore hükümeti uzun saçlı erkekleri “sağlıksız antisosyalist aptallar” olarak nitelendirmiş ve savaş açmış.
Peki ne demek bu “sağlıksız antisosyalist aptallar”?? Burjuva yaşamının kör takipçisi olmak demekmiş hükümetin açıklamasına bakılırsa.
Resmi televizyonlarında saçların kısa olması kuralını ihlal edenlerin isimleri ve adresleri yayınlanıyor ve alay konusu olmaya maruz bırakılıyorlarmış.
Peki nedir bu saç kısalığının limiti? Yani kaç cm boyunda olmalı ki, erkekler sosyalist yaşama uygun saçlara sahip olmalılar?
Hemen söyleyeyim: Genç ve yetişkin erkeklerin saç boyu için en fazla 5 cm’ye izin var. Ama yaşlı erkekler için bu limit 7 cm. Neden? Yaşlılar kellerini kapatabilsin diye...
Şimdi Kuzey Kore’de ne olur? 5 cm’i geçmeyen peruk satışında (uyduruyorum aslında, var mı ki böyle bir peruk modeli?) patlama yaşanır, saçı uzun olan erkekler uzun saçlarını kafa tepesinde toplayarak perukları geçiriler kafalarına ki resmi televizyon ajanlarına yakalanmasınlar ( bunu da ben uydurdum, resmi televizyon duyuruyorsa herhalde suçluları da o yakalıyordur).
Ya da postiş siparişleri patlar bir anda. Uzun saçlılar saçları kestirip, kesilenlerle postiş yaptırırlar, evlerinde takarlar bari.
Böylece dışarda sosyalist evde burjuva yaşamının kör takipçisi:)
Herkese iyi bir hafta sonu...


Monday, April 5, 2010

CANLAR SIKILMASIN

18 yaşınızda ne kadar gözünüz açılmış olabilir.
O yaşlarda sadece gönlü açılmış olmalı insanın aslında.
Gençliğin baharında gelecek kaygısıyla yanıp tutuşmamak lazım.
Ama ne mümkün tabi. Her sene daha kanlı oluyor üniversite savaşı.
Hayatta ne olmak, ne yapmak istediğini bilmeden, daha aklın eksikken kendine bir meslek seçiyorsun. Ne zamanki okul bitiyor, bir kaç sene mesleğini yapıyor insan, bir bakıyor ki hayatın hiç hayal etmediği, hiç de istemediği bir yerlerinde.
Onun için 18 yaşa çok anlam yükleniyor. Hayatta aslında ne isteniyor, ne istenmiyor ancak 30lara merdiven dayayınca anlaşılıyor.
Çünkü 18lerde o aralar hangi meslek gözdeyse, etraftan o meslek için aynı lafları duyuyorsun: Mesleği bilmem ne olanların önü çok açık.
Aslında şanslı olanların dışında kimsenin önü açık falan değil.
Kendine göre harika bir yere kapak atanlar, ve gerçekten severek işini yapanlar, sevdiği işten iyi de para kazananlar o kadar azki.
Ama son senelerdeki üniversite sınavı şampiyonlarından gördüğümüz kadarıyla zamane 18liklerin de gözleri açılmış, hem de ne açılmak.
Şampiyonların hepsi zaten hali hazırda güzel okullara kapağı atmışlar bile. Zaten o kadar dahiler ki, istedikleri mesleği de seçmiştir onlar kesin. Bizim aklımız yetmedi.
Üstelik bu şampiyonların çoğu, daha önceki sınavlarda da derece yapmışlar ama birinci olamamayı kendilerine yedirememişler. Bir de dersanelerinin kendilerine verdikleri hediyelerden tatmin olmamışlar.
Katmerli şampiyonlarla ilgili haberlerleri düşününce  bu sene sınava girenler adına sinir oldum. Ama kendi adıma da acıdım.
Belki aile baskısıyla, belki de doğuştan gelen lüzumsuz derecede bir hırsla böyle davranıyorlar gibi hissettim.
Gerçekten zekiler, buna kuşku yok. Ama bu hırs dalgası içerisinde gerçekten ileriye dönük olarak gerçekten istedikleri yöne mi gidiyorlar, bu şüpheli.
Evet güzel okullarda okuyacaklar, deha budalası firmalar bunları havada kapacak, acayip paralara acayip yerlerde çalışacaklar. Yolları açık olsun. Kafası fenle matematiğe basıyor diye mühendis olmuş, okulda çok başarılıyım, bana mühendislik yakışır diye kendine gereksiz ve çok anlamsız yere gaz vermiş, ama şimdi başka şansı olsa başka işler yapmayı seçecek biri olarak söylüyorum, umarım hayatımın mesleği dedikleri bir meslek olur seçtikleri. Sonra insanın canı sıkılıyor.
Related Posts with Thumbnails