Friday, January 16, 2009

BIR BILMECEM VAR

Afganistan deyince ne geliyor aklınıza?
El Kaide...
11.Eylül...
Taliban...
Şeriatiın en alası...
Sarı bir gökyüzü...
Ortalığın toz duman olduğu, askerlerden ve başı sarılı talibanlardan oluşmuş bir insan topluluğu...
Ön yargı had safhada.
Mesela bayram tatilini geçirmek için Afganistan’a gitmek isteyeni duydunuz mu?
Hangi doğal güzelliğinden haberdarsınız? Ya da yemeğinden?
Peki ya uçurtmalarından, uçurtma yarışmalarından.
Sadece ölüm korkusu ve savaşın olduğu bir ülke olduğunu düşünüyoruz.
İnsanın aklına orasının da birilerinin vatanı olduğu gelmiyor hiç.
Ben şimdi öyle bakamıyorum.
Çok kısa zaman arayla ABD’de yaşayan Afgan bir yazarın romanından uyarlanan bir filmi izledim, bir de aynı yazarın başka bir kitabını okudum. Filmden sonra boğazıma oturan yumruğu anca yutmuştum, kitabı okuyunca o yumruk tekrar yerleşti. Hem de çok daha büyüğü.
Film Uçurtma Avcısı’ydı. Afganistan parantezinde bir arkadaşlığı, siyasi değişimlerin masum insanların hayatına nasıl bir darbe vurduğunu, nasıl perişanlıklara neden olduğunu anlatıyordu.
Kitap ise daha beter.
Bin Muhteşem Güneş.
Afganistan’da kadın olmanın tarihçesi.
50’li yıllardan günümüze.
Değişim dramatik.
Okuyan, çağdaş kadınlardan, erkeksiz burnunu bile dışarıya çıkaramayan, en hafif cezanın taşlanmak olduğu yeni yüzyıl kadınları.
Kuma olmak sıradan, dayak yemek günlük hobi, aşağılanmak, tacize uğramak zaten bilindik şeyler.
İki eserde de eski yıllarla bugün çok güzel karşılaştırılıyor.
O zaman Afganistan’ın tarihi, mutfağı, doğal güzellikleri ne kadar fazla olan bir ülke olduğunu anlıyorsunuz. Bir sürü edebiyatçıya, sanatçıya, medeniyete ev sahipliği yapmış.
Ama şimdi bir bakın.
Tarihi bile olmayanlar tarafından işgal ediliyor.
Yolundan şaşmış insanların elinde oyuncak olmuş.Gelecek yıllar daha olumlu gelişir de umarım, gelecek nesiller Afganistan’ın gerçek tarihinden haberdar olurlar. Son yıllarda yaşananlar insanlık ve gerçeklik dışı çünkü.
Related Posts with Thumbnails